Kendimi dövdürdüm...

Evet evet kendimi dövdürdüm ama sopayla, tokatla, tekme ile değil... Minik minik iğnelerle... Biraz muhalif bir hareket gibi oldu ama öyle de bir niyetim yoktu. Sadece ölmeden önce yapacağım şeyler listesine bir tik daha atmış olmaktı amacım... Kocaman bir tik daha attım...

Uzun süredir yaptırmak istediğim birşeydi ömrüm boyunca vücudumda taşıyacağım, benim için anlamı olan bir iz, bir desen... Ama işte ömrün boyunca taşıyacak olunca karar vermesi bir o kadar zor oluyor. Sildirmesi yaptırmasından zor olunca da bu macera için yola çıkarken iyice düşünüp karar vermek gerekiyor. Bu yüzden de geçen yıl arkadaşlarımla Eskişehir'e yaptığımız "dövme" seferinde henüz tam kararımı vermemiş olduğum için ben dövme yaptıramamıştım.


Bu sene ise iyice düşündükten sonra gördüğüm bir sonsuzluk işareti kalp ve family (aile) yazısını kendi sevgilerime adapte etmeye karar verdim. "Family" yerine benim dövmemde Oscar'ımın patileri olmalıydı. Sonsuza kadar seveceğim tüm insanları minik kırmızı kalp, Oscar'ımı ise patileri simgeleyecekti. Bunun için önce Haziran ayında dövme stüdyosunun yolunu tuttum. Ama bana randevu veren bayan dövme sanatçısı saatinde gelmeyince yanındaki eleman da beni üzerinde çok düşünüp karar verdiğim dövmemden vazgeçmeye çalışınca sinir oldum ve oradan koşarak uzaklaştım. Şaka gibi; 36 yaşında bir insanın ergen psikolojisi ile dövme yaptırdığını varsayarak onu vazgeçirmeye çalışan eleman... Böylece yaz tatiline gittim. Tabii ki dövme yaptırmadan gittiğim iyi olmuş çünkü dövmenin özellikle ilk 1 hafta mümkün olduğunca güneşten uzak tutulması gerekiyormuş. Zira solabilirmiş.

Sonra tam da Kurban Bayramı tatili öncesinde kesin kararımı verdim. Tam da bu sırada bir arkadaşım instagramda dövme stüdyosunda bir fotoğraf ekleyince onunla haberleştim. Şansıma o bir kez daha gidecekmiş. Ve böylece 3 Ekim'de Onat'la, TattooLine Mustafa Sofuoğlu'nun yolunu tuttuk. Aman tanrım ne heyecan ne heyecan o kadar ki fotoğraf çekmeyi unuttuk iyi mi? Gerçi Onat'a epeyce tezahürat yaptım. Sokağın ortasında ayıp olmasa sarılıp sarılıp öpecektim. Hayatımın bu en özel anlarından birinde yanımda olduğu için ona bir de buradan teşekkür ederim...

Mustafa Sofuoğlu Türkiye'nn en iyi dövme sanatçılarından biri. Hatta bu mesleğin standardını hazırlayan ekipte bizzat yer almış bir isim. İnanılmaz tatlı bir insan aynı zamanda. Ona hayalimi tarif ettim hemen çizdi. İnanamadım. Başka birinin dvmesinin rötuşlarını yaparken, Onat'a bana şimdi yaptırsak ya dövmemi dedim. O kadar temiz ve güzel bir stüdyoydu ki ilk kez böylesini gördüm. Tertemiz, sessiz, sakin... Gönül rahatlığıyla oturdum koltuğa ve başladık dövme macerama.

İnanın arı soktuğunda canınız çok daha fazla yanar. Ama şunu da belirtmem lazım ki dövmenizi yaptıracağınız yer de acıyı hissetmenizle doğrudan alakalı. Benim dövmem belki de en az acı duyulacak yerlerden birinde olduğundan rahattım. Heyecandan çıldırıyordum ama o ayrı. 

Dövme yapılırken değil ama yaptırdıktan sonra daha çok canınız acıyor. Bir gece filan zonklaması sürüyor. Sakın korkmayın çok normal. Ertesi sabaha dövmeniz kabuk bağlıyor. Bu sırada siz dövmeyi sürekli nemli tutmalısınız. Bunu ya vazelinle, ya da özel dövme kremi ile yapmanızı tavsiye ederim. İyileştirici kremlerle süreci hızlandırmaya çalışmak doğru değil dedi Mustafa Bey.

Ve hiçbir dövme sanatçısından duymadığım bir detay daha sabah akşam birer kez içme suyuyla dövmenizi dove gibi hacı şakir gibi beyaz bir katı sabunla yıkamanız gerekiyor.  İkinci gün artık ne zonklama kalıyor ne acı, sadece yara kabuğu... Ondan sonra da günden güne iyileşiyor dövmeniz. Kabukları yavaş yavaş dökülüyor. 10 gün bakımdan sonra artık dövme yaptırdığınızı unutuyorsunuz. 1.ayın sonunda da vücudunuzda yeni yerler ve yeni dövme modelleri arar oluyorsunuz... Benden söylemesi... 


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)