Tezgahtaki yeşil elma

 

İşte bir cumartesi pazarı kuruluyor... Güneş tepeye çıktığında olduğum yer çok sıcak olacak belki ama şu anda gökyüzünün alacakaranlık mavisini görebiliyorum. Birkaç sıra arkada olsaydım şu yıpranmış, kirden grileşmiş ama aslında bir zamanlar bembeyaz olan şemsiye yüzünden gökyüzünü göremeyecektim ama güneşten korunacaktım. Galiba her şeye aynı anda sahip olmak mümkün değil.

Bakalım bugün burada ne kadar bekleyeceğim. Pazara daha ilk gelişim olduğu için parlak yeşil rengim müşterileri çeksin diye tezgahın önünde yer buldum kendime... Yanımda aynı ağaçtan toplanmış kardeşlerim de en ön sıradalar. Bir yanımıza sarı elmaları, diğer yanımıza kırmızı elmaları dizdi meyveci Osman. Her sabah erkenden pazara gelip, sattığı tüm meyveleri büyük bir özenle ve renk uyumunu yakalayarak dizmesi ile meşhurdur kendisi. Bir de meyveden yaptığı heykeller var ki... Görenler tezgaha ellerinde olmadan yanaşırlar... Şimdi meyveden papağan yapmaya çalışıyor... Epeyce zorlanmakta ama çok kararlı başaracak... Buraya uzun yoldan geldik kardeşlerimizle... Dün çok zarif elleri olan bir kız çocuğu topladı bizi tutunduğumuz dallardan attı sepetine... Gözleri gibi derin ve ışıltılı masmavi bir başörtüsü vardı kızıl saçlarının üzerine bağladığı... Her birimizi toplarken canı en azından birimizden supsulu bir ısırık almayı çekiyordu belliydi gözlerinden... Ama galiba onlara yasaktı tadımıza bakmak ya da belki çekiniyordu. Bilmiyorum. Sonra bizi sepetlerden kasalara yerleştirdiler ve kamyonete yüklediler. Hava çok güzel ve ılıktı, hiç üşümedik... Ve işte tezgahlarda yerimizi bulduk.

Birazdan pazara müşteriler gelmeye başlayacak. Bugün alınmayan meyveler, sebzeler yarın bir başka pazar yerinde tezgaha yerleşeceğiz. Aramızdan çürüyenler, kötüleşenler ise bugün bu pazar toplanırken çöp kutularında yerlerini bulacaklar ne kadar acı...

Gün iyice ağardı artık. Pazarcılar tezgahlarını düzenledi ve yerlerini aldı. Bizim meyveci Osman da meyveden yaptığı papağanı nihayet bitirdi. Üzümden gözleri, muzdan gagası var. Kafası da elmadan... Pek bir komik ama aynı zamanda yaratıcı gözüküyor. Bence ilgi çekici ve rengarenk duruyor. Burnuma uzaktan armut kokusu geliyor. Acaba bizimle aynı kamyonda gelenler mi?

İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başladılar. Şimdi hepimizde bir heyecan var. Bizi seçsinler pazardan evlere gidelim istiyoruz. Çünkü büyüklerimizin dediğine göre eğer evlere gitmezsek zaman içinde bozup çöpü boyluyormuşuz. Bu da bizleri en üzen şey... Binbir emekle geldiğimiz, büyüdüğümüz bu dünyaya ve insanlara faydalı olmak istiyoruz çünkü.

Sabah erkencileri yavaş yavaş dolaşıyorlar pazarı. Çoğu önce hiçbir şey almadan tezgahların arasında yürüyorlar, sanırım en uygun, en güzel malzemeyi tespit etmeye çalışıyorlar... Öyle ya kimi tezgahın meyvesi, kiminin sebzesi daha iyi ama her zaman en iyi olan en uygun değil....

Şu uzaktan gelen adam ne kadar da zarif gözüküyor. Yaşlıca bir beyefendi, upuzun bir boyu var ama en dikkat çeken özelliği dimdik ve güçlü duruşu. Onun yaşındaki pek çok insandan çok daha dinç duruyor. Galiba sporla uğraşıyor. Zayıf ama asla çelimsiz değil. Sporla uğraştığına göre sağlığına da düşkündür, o halde kesin meyve alır. Tercihi de benim gibi yemyeşil bir elma olur. Hani ısırdığınızda ağzınızda ekşi-tatlı ama sulu sulu bir tat ve ferahlık yayanlardan... Yaşlı beyefendi bizim tezgaha yanaştı. Önce şu komik papağana bakmaya başladı. Zaten o garip görünümlü kuşa bakmaması imkansızdı bence.

Elinde filesi, üzerindeki çarpıcı lila pembe elbisesi, lüle lüle omuzlarından dökülen parlak siyah saçları, kocaman siyah gözleriyle bizim tezgaha doğru yürüyen şu kadın da ne kadar hoş görünüyor. Yaşlı beyefendiyle selamlaşmak üzere elini uzattı. "Günaydın Yıldırım Bey, nasılsınız?"dedi. Adının Yıldırım olduğunu böylece öğrendiğim yaşlı beyefendi gülümseyerek selam verdi. "Günaydın Lale Hanım. İyiyim teşekkür ederim siz nasılsınız?"diye sordu, içten gelen bir samimiyetle... "Teşekkür ederim. Her hafta başka bir meyveden heykel ile bizi karşılayan bu tezgahta bu hafta da papağan mı varmış"dedi küçük bir kahkaha atarak. Belli ki o da benim gibi komik buldu bu heykeli. Ama işte Osman Efendi de gördü bu güzel kadının heykeline bakarak attığı kahkahayı... Biraz buruk bir şekilde "Hoşgeldiniz"dedi Yıldırım Bey ve Lale Hanıma... Osman Efendinin buruk ifadesinden anlayıverdi hemen Lale Hanım. "Bağışlayın Osman Efendi, bu hafta gerçekten de çok komik olmuş heykel. Ama yanlış anlamayın lütfen. Aynı zamanda çok renkli ve güzel de olmuş ellerinize sağlık"diye gönlünü almaya çalıştı bizim meyve heykeltraşının. "Rica ederim"dedi Osman Efendi, "Her hafta değişik bir heykel yapmaya çalışıyorum sizleri neşelendirmek için. Bu hafta ne almak istersiniz Lale Hanım, Yıldırım Bey?" diye sordu müşterilerine. 

Heyecanla bekliyorum bakalım. Onlardan birinin evine gidebilecek miyim? Yıldırım Bey tam bir centilmene yakışır şekilde Lale Hanıma verdiği önceliği. O da 2 kilo elma istediğini söyledi. Osman Efendi Lale Hanıma bir kesekağıdı uzattı, "Buyrun kendiniz seçin lütfen"...

Dünkü küçük kızınki gibi bembeyaz, küçük ve zarif, güzel ama bu sefer lale Hanıma ait olan eller yaklaşık 24 saat sonra yine bana doğru uzandılar...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...