REİS BEY VE SUÇ VE CEZA OYUNLARI ÖRNEĞİNDE HUKUK, ADALET VE VİCDAN KAVRAMLARI



En mükemmel adalet vicdandır. 
Victor Hugo

Bir arkadaşım konservatuar sınavında kendisine “Tiyatro nedir?” diye sorulduğunda, bu soruyu “Tiyatro, insanlığın var olduğu tarihin ilk çağlarından beri, insanlıkla el ele yürüyen bir dededir.” diye cevaplamış. Aradan yıllar geçtiğinde ve şimdi ülkemizin en iyi oyuncularından biri olduğunda küçükken “dede” diye tanımladığı tiyatroyu yine aynı sözlerle ama bu kez “dede” yerine “sanat” diyerek tanımlıyor.


Bu tanımdan yola çıkarak insanlıkla el ele yürüyen bir diğer “dede” ise hiç kuşkusuz “adalet arayışı”dır. İlk çağlardan beri insanın su gibi, ekmek gibi ihtiyaç duyduğu adalet konusunda tartışmalar insanlık tarihi kadar eskidir ve yine adaleti tesis için yapılan bu tartışmalar nihayetinde pek çok kuram geliştirilmiştir. Elbette makalemin konusu ve amacı bu kuramları uzun uzadıya tartışmak değil. Bu makalede bu iki “dede”yi el ele tutuşturarak, hukukta vicdanın yerini en isabetli şekilde izleyiciye sunduğuna inandığım iki eserin özelinde tiyatro perspektifinden hukuk, adalet ve vicdan kavramlarını ele almak istiyorum. 


“Hukuk” somut bir kavram olmakla birlikte, “adalet” ve “vicdan” soyut kavramlar ancak adaletin tesisinde hukuk kadar vicdanın da önemli bir yeri olduğu yadsınamaz. Balzac, “Biz onu öldürmedikçe vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır.” derken, aslında hukukun ve adaletin sadece kanunları uygulamakla sağlanamayacağını da dile getirmiştir. Nitekim kanun koyucu da hakime sadece yasaları uygulama görevi değil, aynı zamanda olaya ve olayın kendine özgü koşullarına göre vicdani kanaatini de kullanma sorumluluğu yüklemiştir. Bu bağlamda, hukuk, adalet ve vicdan aslında birbirlerini tamamlayan, destekleyen ve birbiri ile ilişkili kavramlardır. Bu bakımdan, Reis Bey ve Suç ve Ceza bu kavramları bize anlatan iyi birer tiyatro eseridir. Bu nedenle, bu iki eser makalede örnek tiyatro eserleri olarak ele alınmaktadır.   

Ankara Devlet Tiyatrosunun (ADT) repertuarında yer alan bu iki önemli eser; Reis Bey ve Suç ve Ceza’nın hukuk alanında eğitim gören öğrenciler ve bu alanda mesleklerini icra eden hakim, savcı ve avukatlarca izlenmesi, hukuk, adalet ve vicdan kavramlarına mesleki açıdan yeni bir bakış açısı kazandıracaktır.

Bir yanda kanunları, kuralları uygulayarak adaleti sağlayacağına inanan “kanun makinesi” ağır ceza hakimi Reis Bey, diğer yanda ise bozuk devlet düzenine karşı açtığı bireysel savaşta suç işleyerek adaleti tesis edeceğine inanan eski hukuk öğrencisi Raskolnikov, izleyiciye kendi vicdanı ile baş başa kalma, adalet arayışında farklı bir bakış açısını değerlendirme imkanını sunuyor.

Necip Fazıl Kısakürek tarafından kaleme alınan Reis Bey oyununu Özer Tunca yönetiyor. Reis Beyi ise ADT’nin usta oyuncularından Osman Nuri Ercan canlandırıyor. Reis Bey görevinden taviz vermemesi, taş kalbi, yalnızlığı, kanunları en katı şekilde uygulaması, vicdani kanaate tamamen kendini kapatmış olması, tüm hayatını sadece ama sadece görevine adamış olması ile tanınan, hatta bu nedenle “kanun makinesi” olarak anılan bir ağır ceza hakimidir. 

Reis Bey - Sanığın Savunması

Oyunun ilk perdesi izleyiciye onun bu yönünü mahkeme sahnesi ile anlatır. Yaşlı bir kadın cinayete kurban gitmiştir. Onun katili olarak baş şüpheli de kötü alışkanlıklarıyla tanınan oğludur. Annesini öldürdüğü şüphesiyle yargılanan bu genci bekleyen ceza idamdır.[1]  Nitekim Reis Bey için de “Cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınılmamalıdır.” Duruşmada tanıklar dinlenir, sanık her ne kadar inkar etse de tüm deliller aleyhinedir ve kürsüde de bu davalardaki sertliği ile bilinen Reis Bey vardır. Artık kalem kırılmıştır. Reis Bey bir kişiye daha idam gömleğini giydirirken, tüm yargılama boyunca suçu inkâr eden sanık haykırır: “Reis Bey! Bu dünya dört köşe değildir. Mühürlü kalbinizin bir gün açılmasını dilerim! Beni asacaksınız! Fakat, ruhum sizi bu dünyada ve ötelerde adım adım takip edecek!” Ancak idam cezasının infazından sonra asıl fail suçunu itiraf edince, oyunun ikinci perdesinde tüm hayatını adaleti sağlamak için kanunları uygulamaya adamış Reis Bey “taş kalbini” kıran onu vicdanıyla baş başa bırakan bu gerçekle baş etmek durumunda kalır. Bu Reis Bey için kırılma noktasıdır. İdam kararını verdiği gencin dadısına tüm emekli ikramiyesini bağışlar, gencin yaşadığı yerlere gider, arkadaş çevresiyle biraraya gelir, hukuk, adalet ve vicdan üzerine sohbetler eder. Gün gelir kendince yardım etmeye çalıştığı gençler bir baskın anında silahlarını ve uyuşturucuyu onun cebine koyduklarında Reis Bey bu kez kendini sanık sandalyesinde bulur. Tüm deliller aleyhindedir ve artık onun adalete ihtiyacı vardır. Neyse ki kürsüdeki kendisi değildir. Hiç düşünmeksizin kalemini kırmaya davranacağı olayda, bu kez kürsüdeki hakim onun suçsuzluğuna kanaat eder.

Suç ve Ceza

Fyodor Mihaylovic Dostoyevski, Necip Fazıl Kısakürek’in Reis Bey’i yazdığı 1960 yılından tam 94 yıl önce, 1866’da Suç ve Ceza’yı kaleme alır. Hikâyenin baş kahramanı Rodion Ramanoviç Raskolnikov (Rodya), yoksulluğun hüküm sürdüğü Saint Petersburg’da eski bir hukuk öğrencisidir. Ailesinin ona gönderdiği para ne kirasına ne okumasına ne de iaşesine yetmektedir. Bu şartlarda geçimini sağlayamayan her Petersburglu gibi o da tefeciden aldığı ödünç paralarla geçimini sağlamaya çalışmakta, açlıkla ve yoksullukla mücadele etmektedir. İnsanların fakirlik nedeniyle tefecilerin eline düşmesinden, kadınların fahişelik yapmak zorunda kalmasından tüm vicdanıyla rahatsızlık hisseden Raskolnikov, bu adaletsiz düzene karşı mücadelesini vermeye ve kendi bireysel adaletini sağlamaya karar verir. Şehrin özellikle öğrenciler arasında en tanınmış olan tefecisi yaşlı Alyona İvanovna’yı soyup, öldürmeye karar verir. Ancak hiç beklemediği şekilde tefeci Alyona’yı öldürmekle kalmaz, aslında onun cinayeti işlediği sırada tesadüfen ablasına gelmiş olmaktan başka hiçbir suçu olmayan Alyona’nın üvey kız kardeşi Lizaveta’yı da öldürmek zorunda kalır. Raskolnikov hiç kimse görmeden olay yerinden böylece kaçmıştır. Ama bir yanda Alyona’yı, diğer yanda Lizaveta’yı öldürdüğü için duyduğu suçluluk hissi ve bir yandan da onun yerine masum Nikola’nın tutuklanmış olması Raskolnikov’un hezeyanlar yaşamasına, ateşler içinde kabuslar görmesine, vicdanı ile hesaplaşmasına neden olur. Bu sırada annesi ve kız kardeşinin onu ziyarete gelmesi, ayrıca fahişelik yaparak ailesini geçindirmeye çalışan Sonya ile babasının ölümü sırasında tanışmasıyla Sonya’nın tanrı inancına ve her şeye rağmen kaybetmediği masumiyetine, temizliğine, iyiliğine şahit olması Raskolnikov’u vicdanen rahat bırakmaz. Sonunda suçunu itiraf ederek sürgüne gönderilmeyi kabullenir.

Dostoyevski’nin olgunluk eseri olarak kabul edilen, Gaston Baty tarafından oyunlaştırılan Suç ve Ceza, ADT’nin en çok izlenen oyunlarından biri. Hatta öyle ki biletleri satışa çıktığı ilk 10 dakika içinde tükeniyor. Bertan Onaran tarafından Türkçeye çevrilen eserin yönetmeni ise bir usta… Bozkurt Kuruç. Raskolnikov’u ete kemiğe büründüren ADT oyuncusu Buğra Koçtepe ise bireysel adaletini sağlamaya çalışırken, yine kendi vicdan mahkemesinde en büyük mahkumiyeti alan bir insanın duygu durumundaki iniş çıkışları, hezeyanları, titreyiş, terleyiş ve haykırışları canlandırmıyor adeta yaşıyor. 

Suç ve Ceza Nikola itiraf (Esat Tanrıverdi)

“Temiz bir vicdandan daha yumuşak bir yastık yoktur.”
 der Fransızlar. Kendi vicdanı ile baş başa kalan Reis Bey ve Raskolnikov için artık tüm yastıklar, tüm yataklar dikendir. 

Biri ülkemizde, biri Rusya’da iki ayrı dönemde yazılmış bu iki eserin ortak bir mesaj veriyor olması aslında iki “dede”nin ellerini birleştirmiş olmasını en güzel şekilde ortaya koyuyor. Tiyatronun o klasik tanımı “İnsanı, insana, insanca ve insanla anlatma sanatı” ile insanın bitmeyen “adalet arayışı” bu iki eserde hukuk, adalet ve vicdan yönüyle ele alınıyor.  Tarihin ilk döneminden beri insanlıkla el ele yürüyen bu iki bilge “dede” bize bir kez daha şu çok bilinen sözü hatırlatıyor: “İnsanın kendi vicdanı kadar büyük bir hakim, iç dünyası kadar etkili bir mahkeme salonu daha yoktur.”



[1] Necip Fazıl Kısakürek, 1960 ihtilaliyle girdiği hapishanede 3 piyes yazmıştır: Ahşap Konak, Kumandan ve Reis Bey. Reis Bey adlı eserin yazıldığı bu tarihte yürürlükte olan 1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 450.maddesi kasten adam öldürme cürmünde idam cezasını düzenlemektedir. Buna göre; adam öldürme fiilinin usul veya fürudan biri aleyhine işlenmesi halinde fail idam cezası ile cezalandırılacaktır. (TCK m.450-1)

NOT : Bu yazı Türkiye Barolar Birliği Atilla Sav Tiyatro Yazıları Yarışması için yazılmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...