Zaman geri aksa...döneceğim yerdeydim...

1 ayı aşkın zamandır yazamadım... Oysa aklımda ne çok şey var yazacak, ama zaman fukarasıydım son 1 aydır. Tatilden döndüm ve deli gibi çalışmaya başladım ama ne çalışmak gecenin körlerine kadar... Neyse o başka bir hikaye gelelim 1 aydır sabırsızlıkla yazmak istediğim duygularıma...


Hani lambadan bir cin çıkar ve size sorar "Dile benden ne dilersen"... 3 hakkım olsa 1.sini yemek yiyim ama kilo almayayım kendimi mutlu hissettiğim kiloda kalayım ile kullanırdım 2.sini geleceğe bakmaya gitmekte kullanırdım galiba, emin değilim çünkü ya üzüleceğim şeyler görürsem endişesi eşlik ederdi dileğime. O yüzden olsa gerek zaman yolculuğu söz konusu olsa gitmeyi isteyeceğim tek bir dönem vardır hayatımda ortaokul yıllarım... Ve o dönemki arkadaşlıklarım. Saf, temiz, çıkarsız, masum arkadaşlıklar, dostlukların çağına. Hani okulu tekrar tekrar baştan okumak hiç koymazdı onlarla tekrar beraber olunca... Ama gelin görün ki zamanda geri dönemediğimiz gibi onu durduramıyoruz da... Hayatlarımız değişiyor, bizler büyüyor ve yaşlanıyoruz... Yollar ayrılıyor, başka yönlere doğru bir koşuya kapılıp gidiyoruz. 

Ne mutlu ki iletişim çağının göbeğinde yaşıyoruz. İnternet sayesinde ve daha da ötesi facebook sayesinde yeniden birbirimizi bulabildiğimiz sanal ortamlar var artık hayatımızda. Bu sayede yeniden biraraya gelebiliyoruz tabii gerçekten o zamanların dostluklarına inanıyorsak. Benim hayatımın en güzel yıllarını paylaştığım, her zaman hasretle andığım sınıf arkadaşlarımla da sağolsun Mark Zukerberg sayesinde biraraya gelme mutluluğunu yaşadık.

Ortaokul sıralarının en pıtırcık, en neşeli, en çilli, en kızıl delisi Cheetos'umuzun bir anlık fikri ile biraraya geldik geçtiğimiz bir pazar günü. Ve sanki sihirli bir değnek gelmiş bizlerin omuzuna değmiş zamanı geri akıtmıştı... İşte oradaydım her zaman dönmek istediğim o yerde bir farklı 2-M'de...

Sıraları bateri, kalemleri baget yapan Emin, onu kendisinden kısa diye sürekli kolunun altına alıp başını darbuka yapan Alper, kantinden çikolata alan Arzu ve o çikolataların yarısını hapur hupur yiyen Burak, isyankar, yetenekli, güzel sesli Şirin ve Zeynep ikilisi, neşeli, komik Evrim, sınıfın en uzunu unutkan Ebru, karizmatik çizgi ustası Ozan, yaramaz Onur ve bu güzel fikri ortaya atan biricik Cheetosumuz Çiğdem kahvaltıda biraraya geldik. 

Aradan onca yıl geçmemiş, Emin Alper'den daha uzun, daha iri yarı olmamıştı sanki... Bizler hiç ayrılmamış, hep biraradaydık sanki... Ebru ve Zeynep İstanbul'a gitmemiş, araya lise, üniversite ve hayat girmemişti... Çiğdem, Evrim, Şirin, ve Ebru anne, Burak, Emin baba olmamıştı sanki... Hepimiz ortaokul sıralarındaki çocuklardık adeta... Aradan yıllar akıp gitmemişcesine aynıydı birbirimize bakarken gözlerimizdeki o neşe dolu sevgi ışıltıları ve yine sohbetlerimiz eski sıcaklığında, sevgimiz eski saflığındaydı... Eksiklerimiz vardı, işleri nedeniyle gelemeyenler, başka şehirde oldukları için ayarlayamanlar ama onlarla da kalplerimiz birdi... Hepsini andık sevgiyle... Diledik birkez daha ama tam kadro biraraya gelebilmeyi yeniden...

Kimi anlarda o neşeli sohbetin içinden çıkıp, baktım arkadaşlarıma... Sakin ve sessiz dinledim onları... İzledim... Kalbimde ne derin ve sevgi dolu yerleri var, hiç silinmeyen, hiç unutmadığım anılarıyla dolu hafızam...  Yüzlerine baktım teker teker... Ne kadar temizdiler, ne kadar iyi... Evet hepimiz büyümüştük ama birbirimize bakarken gözlerimizde hala o çocuk saflığı vardı... Ve itiraf etmeliyim ki erkeklerimiz daha da yakışıklı, kızlarımız daha da güzeldiler...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...