Bazen sözler birikir... Ama insanın içinden susmak gelir...

Bir aydır iş güç derken geçemedim blogun başına... Bir ay sonra da biriken onca sözle böyle bir yazıyla gelmek istemezdim buralara. Ama öyle birikti ki üzüntü, öfke ve çaresizlik bir yandan susmak gelirken içimden bir yandan da haykırmak istiyorum hepsini... 


Aslında söyleyecek ne çok şey var biterken kelimeler... Bir genç ve güzel kadın hayata hiç akıl almayacak şekilde veda etti. Vicdanları yaralayan, içimiz acıtan ve hepimizi üzen şekilde veda etti Özgecan Aslan... Aslında onun başına gelenler psikolojik, sosyolojik, politik ve hatta ekonomik pek çok birikimin eseri ve yine bu şekilde pek çok analizi gerektiriyor. Ve ben bu konularda uzman değilim. Sadece yaşananları kendi dünyamda soruyor, sorguluyorum. Ve geldiğim tek nokta var onun bu hayata vedası bir sonuç... Kültürümüzde yaşanan erozyonun, hayat kalitemizin giderek düşmesinin, giderek cahilleşmemizin bir çıktısı bu yaşananlar...

Kadın-erkek diye ayırmak istemem insandır asıl olan ve ne yazık ki iyisi de kötüsü de olan. Ama öte yandan öyle de bir gerçek vardır ki biz kadınların yaşadığı, hiç bir erkeğin kaldıramayacağı... Yolda yürürken atılan laflar, önünüzde duran arabalar, arabalardan sarkıp saçınız başınız, boyunuz, posunuz ve hatta poponuz için söylenenler... Otobüse bindiğinizde dibinizde bitip size vücutlarıyla yaslananlar, ötenize berinize dokunmak için çabalayanlar... İşin daha da acısı bu davranışlardan rahatsız olmayacağınızı düşünen ve siz kendinizi savunmaya, uzak durmaya çalıştığınızda da bunu naza çekmek diye algılayanlar.
Bu olay bana da geçmişte yaşadığım bu tür anları hatırlattı. Aynı mahallede oturduğumuz kafasını bana takmış o hastalıklı komşuyu getirdi yeniden hayatıma... Unuttuğumu sandığım o kötü anıyı... Korku dolu zamanları... Etrafımdaki tüm erkek arkadaşlarımı sırf benimle sohbet ediyorlar diye elinde bıçakla tehdit eden, evimin önündeki ağaca bizim pencereden görülecek şekilde kendi adı ile adımı kazıyan ve bir yaz boyu kendimi eve kapatmama sebep olan o çocuğu canlandırıverdi geride kalan anılarda. Şanslıydım ki uzak duruyordu yine de benden... Ve çok fazla kalmamış taşınmışlardı mahalleden...
Bir zamanlar çalıştığım TRT'ye dolmuşla gittiğim zamanları geri getirdi tozlu anılardan bu yaşananlar... Yüzme şampiyonası bitmiş, başarılı geçen yayının ardından Genel Müdür bir kutlama kokteyli veriyor diye saçlarıma fön çektirmiş, biraz özenip bezenip hazırlanmış Güvenpark'a gitmiştim. Aman tanrım 1.62'lik boyumla sanki mankenmişim gibi atılmadık laf, yapılmadık taciz kalmamıştı. Henüz 21 yaşındaydım. Öyle rahatsız olmuştum ki dolmuşta korku, sinir, endişe karışık tir tir titriyordum. İşyerine vardığımda titremelerim yerini ağlamaya bırakmıştı. Kendimi öyle değersiz, öyle adi hissetmiştim ki... Sırf sözlü taciz beni o hale getirmişti. Ötesini düşünemiyorum bile. Ertesi sabah evden kararlılıkla çıkmıştım. Kalabalıklar içinde görünmez olurum diye mi bilmiyorum sapsarı saçlarımı simsiyaha boyatıp bir de kısacık kestirmiştim. Ama tabii laf atmayı hak gören, esmer beğenenler de vardı. Bu bir çözüm değildi. 
Ve bir de üniversite sıralarına götürdü beni... Arı'da okurken dost, arkadaş hatta kardeş olarak gördüğüm erkek öğrencilerin profili üniversitede birden değişti. Türkiye'nin dört bir yanından gelen üniversite öğrencileri benim izole hayatımda bilmediğim bir ülke gerçeğiydi. Erkeklerle arkadaş dost, kardeş olunamazdı. Lisedeki arkadaşlarımla eş gördüğüm bazıları istisna olsa da çoğu erkek öğrenci kolejli hafif kız muamelesi yapmış , sırf arkadaş yerine koyup konuştuğum için en yakın arkadaşıma gidip "Elif bana aşık" diyerek yol kesip, başkasıyla görüşürsem başımıza bela olacaklarına dair tehditler savurabiliyolardı. Evime kadar takip etmeler, evin önünde beklemeler... Hayatımı kabusa çevirmeler ve bunu kendilerine hak görmeler.
Ama düşünüyorum da yine de şanslıymışım ben... Sadece tacizle sınırlı kalmış bana yapılanlar ve hala hayattayım sağlıkla... Bir anlık tesadüfmüş meğer dünyanın alt üst olması... Hatta bir anlıkmış insanın acı içinde hayata vedası... 

Söyleyecek sözler tükendi aslında,   Allah Rahmet Eylesin Özgecan'a... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...