Kanatlı ya havalı...

İşim nedeniyle çok sık seyahat ediyorum ve çoğunlukla seyahatlerim uçak ile oluyor. O kapalı tüp gibi aletin içine girdiğimde ise her seferinde şunu düşünüyorum : KANATLI YA HAVALI...

Yolcu için aslında sadece uzağı yakın eder...Yoksa ritüelleri bir gariptir uçağa binmenin...

Öyle uçağa rutin hareketlerle binemezsiniz. Raconu, ritüeli bir ayrıdır. Otobüse 5 dakika kala otogara gidersiniz de havaalanına VİP bile olsanız bagajınız varsa en geç 30 dakika önce gitmelisinizdir (Bagaj yoksa o zaman 15 dakika sizi kuratırır.). Yoksa uçak kapanır bagajınızı alamazlar...
Öyle bilet almak da yetmez uçağa binmek için, bir sürü para da verseniz aylar önce ucuza bilet alandan çok gerilerde gidebilirsiniz eğer check-in'i zamanında yapmazsanız.
Kafanıza göre kolilerle, bagajlarla da binemezsiniz boyut ve ağırlık limitlerine takılıverirsiniz valla benden uyarması... Haa yok illa ağırlık limitini aşacağım diye tutturursanız da kilogram başına 3,00 TL ceza ödersiniz. Boyutları uymayan bagajınız ise tamamen ekstra kabul edilir ödersiniz de ödersiniz ağırlığınca parayı...
Havaalanına uçak saatinizden en geç yarım saat önce gittiniz, iyi bir yerde oturmak için de on-line check-in'inizi yapmıştınız el bagajı dışında da bagajınız yok, hoooop bekleme salonuna geçebilirsiniz. Bagajı teslim edecekseniz de dediğim ağırlık ölçme biçme işlemlerinden sonra buyurun bekleme salonuna... Evet evet uçağa da öyle hemen binemezsiniz. Önce bir bekleme salonunun havasını solumanız gerekir. Kafaya göre uçağa mı binilir?..."Şimdi binebilirsiniz kapı açıldı" diyecekler ki içeri geçebilesiniz. En sinir bozucu olan da orada öyle beklerken uçağın rötar yapacağı anonsunu duymaktır. Aman anonsları iyi takip edin, tabii yaparlarsa...
Bir seferinde İstanbul'dan Ankara'ya geleceğim uçağın biniş kapısı 4 sefer değişmiş, yer hizmetleri nedense bunu anons etme zahmetine girmemişti. Uçağın saati geldiğinde bekleme salonunda benimle birlikte oturan bir sürü yolcu da anons duymadıkları için beklemeye devam ederken büyük ekrandan bir bakmıştım kapı numaramız farklı...Oysa oturduğumuz salondaki ekranda hala uçağın oradan kalkacağı yazıyordu. Ben önde diğer yolcular peşimde yeni kapıya gittiğimizden 5 dakika sonra ekran tekrar değişti.. Böylece uçak seyahatimiz başlamadan biz kapıdan kapıya bir küçük tur yapmak zorunda kalmıştık. Ama daha sinir bozucu olanı kapılar arası seyahatimizin neticesinde bir de rötar bildirimiydi. Artık sinirler o derece gerilmişti ki yetkilileri bazı yolcuların elinden kurtarmakta zorluk çekmiştik... Hatta uçakta toplu şikayet dilekçesi de yazıp imzalamıştık ama ne çare o gün bugün böyle ciddi bir durum için özür dileyip dilemeyeceklerini beklemedeyim... Ne de olsa Allahtan umut kesilmezmiş... Ama haksızlık etmeyeyim özür diledikleri 3 durum biliyorum onların da ikisi kayıp bagaj, birisi yanlış yemekle ilgiliydi...
Evet evet kayıp bagaj... Otobüste bagajınızı kaybetmeniz neredeyse imkansız gibidir. Çünkü otobüse binerken kendi ellerinizle bagajınızı yerleştirirsiniz ve çoğunlukla da koyduğunuz yerde bulursunuz bagajınızı... Ama uçak öyle mi ya... Size o zahmeti yaşatmaz. Alırlar bagajınızı banda koyarlar, uçağa oradan yollarlar ama maalesef her zaman sizin bindiğiniz uçağa gidecek diye bir kural yoktur. Nitekim biri içinde bulunduğum ve organizasyonun herşeyinden bizzat sorumlu olduğum heyetin 4 üyesinin başına geldi. Biz Brüksel'e giderken ne yazık ki uçakta hacdan dönen kafile de vardı. Ne yazık ki diyorum çünkü bagajları almak üzere  bandın yanına gittiğimizde bandın üstünde bizim valizlerin yerine 5 litrelik pet şişelerin içinde zemzem suları dönüyordu. 
Bekledik bekledik yaklaşık 30 kişilik kafilenin, ki Bakan ve milletvekilleri de kafiledeydi, valizlerinin sulardan fırsat bulup banda düşmesi yarım saati buldu. Bizim bagajlara olmamıştı ama diğer yolculardan bazılarının bagajları patlayan zemzemler nedeniyle sular içinde kalmıştı. Bantta son valiz de dönerken anlamış olduk ki kafilemizin bagajlarında 4 fire vardı... Evet uçağın kargosu şişelerce zemzemle dolu olduğundan bizim heyetin yanı sıra bir çok yolcunun da bagajı uçağa yüklenememişti. Bir sonraki uçakla gelme ihtimali olduğu söylendiğinden yaklaşık 3-4 saat havaalanında bekledik. Ama sonraki uçaktan da çıkmayınca mecburen kayıp bagaj başvurusu yaptık. İnanmazsınız belki ama ertesi gün tüm resmi heyet ziyaretlerimiz bittikten sonra ve Türkiye'ye dönmeden hemen önce bagajlar geldi. Bu seferki şikayet dilekçemizin karşılığında THY 1.500,00 TL tazminat ödedi. Sanırım dilekçemizdeki kilit kelimeler "Bakan beraberindeki heyet üyesiydim." Çünkü Brüksel maceramızın hemen ardından bir arkadaşımın bagajının başına da Berlin-İstanbul uçuşunda aynısı geldiğinde doldurduğumuz dilekçeye sadece kuru bir özür ve şikayetimiz için teşekkür mesajı geldi. Bu kez arkadaşım "eski bir milletvekilinin oğlu" olduğunu belirterek tazminata hak kazanabildi. Yani devamlı yolcusu olmanızın da pek bir anlamı yoktur havayollarında... Uçuruyorlar arkadaş sizi daha ne istiyorsunuz?
Bir de kural vardır uçakta... Bagajsız yolcu olur da, yolcusuz bagaj olmaz. Hani check-in yapıp bagajını teslim eden yolcu uçağa binmezse vay halinize uçak o yolcu bulunana kadar bekler... Yolcu bulunamadı mı hoppaaaa bagaj boşaltılmalı o yolcusuz bagajla uçulamaz...
Uçağa bindiniz, bagajınız da sizinle bindi... Haydi biraz da uçağın içine bakalım... Sınıf farkı vardır bir kere uçağın içinde...
Business yolcusuysanız siz daha binerken servisleriniz hazırlanmaya başlamıştır... Economy sınıfı business kısmını sadece kalkış ve inişlerde görebilir.. Hani Cem Yılmaz'ın vardır ya bir espirisi business class ile ilgili işte tam da onun dediği gibi uçak kalkar kemer ikaz ışıkları söner ve perde kapanır... Artık arkasında ne yaptıklarını bilemeyiz :) 
Aslında uçak aynı yere gitmektedir yine Cem Yılmaz'dan alıntı... Business'da sadece koltuklar geniştir çünkü business uçan yolcunun da g.tü geniştir... (bu espriyi izlemek için http://en.vidivodo.com/video/cem-yilmaz-ucak-meselesi/174682)
Business yolcuları bazı uçaklarda yatak gibi koltuklarda bile yatarlar, konforları tavan yapar... Acaba onların da bagajı kaybolur mu? Vallahi bilmiyorum...
Economy sınıfta uçuyorsanız da sorun yok... Firmadan firmaya fark etse de size de yemek, içecek ücretli veya ücretsiz sunulacaktır. Business da kemer bağlar, siz de... İkaz ışıkları sönene kadar gezmeniz de yasaktır... Hani çişten patlasanız da öylece oturup beklemek zorundasınızdır. Camdan çok mu güneş geliyor? Kalkışta ve inişte kapatamazsınız perdeyi... Uykunuz mu var yatık konumda duramaz koltuğunuz kalkarken ve inerken... Kuralları vardır uçağın öyle kafanıza göre takılamazsınız otobüsteki gibi... Bir de yemek servisi farklıdır uçakta... Niye öyledir diye hep düşünmüşümdür... Sanırım gökyüzünde, bir tüpün içinde gittiğimizi unutturmaya yarıyor...
Uçak yolculuğunda başınıza gelebilecek en kötü şey tabii ki uçağın düşmesi... Ölürsünüz yani kurtulma ihtimali yoktur pek... Ama türbülans da ölümden beter bir korku verir insana... Hani bir an evvel bitsin dediğiniz an işte o andır... Onun dışında iyi geçer genelde uçakla yolculuklar... Tabii viyak viyak ağlayan bebekler ve çocuklar, bağır çağır konuşan taşkın yolcular yoksa...
Bir de uçak korkusu diye bir şey vardır... Passiflora içerek uçağa binen tanıdıklarım var mesela veya içki içip sarhoş olarak... Ben de bir zamanlar çok korkardım uçaktan öyle ki Ankara-İzmir arası günübirlik otobüsle seyahat ettiğim olurdu. Ama görevli yurtdışı seyahatim olunca Brüksel'e otobüsle gidemeyeceğimizi anlayıp kuzu kuzu binmiştim uçağa.... Off ne sesler vardı öyle motorda değişip duran... Her birinde acaba şimdi mi düşeceğiz deyip durdum yol arkadaşıma. Sabırlı kızdı vallahi.. Daha sonra tek başıma görevli olarak İstanbul'dan dönerken (görevliyi belirtiyorum çünkü korkumdan keyfi hiçbir yere uçakla gidemezdim ben) yanıma Karadenizli hemşehrim bir amca oturdu. Adamcağız uçakta kalkışı beklerken bir eliyle camı, diğer eliyle koltuğu tutup acılar içinde kıvranıyordu resmen...Onu sakinleştirmeye çalışırken bir baktım benim korkularım yok olmuş...

Hava Yollarında çalışıyor olmak da adından olsa gerek pek bir havalıdır...

Aslında otobüsün kanatlı hali olsa da uçaklar, öyle kaptan şoförlük veya muavinliğe benzemez pilot olmak ile host/hostes olmak... Bir sürü sınavdan geçersiniz, bir sürü eğitim alırsınız, sonra tekrar sınav ancak öyle olabilirsiniz kabin ekibinin bir üyesi... Hemen de yurtdışlarına, uluslararası, kıtalararası uçurmazlar sizi... Önce epey bir içhatlarda gider gelirsiniz... Host/hostes olarak başladığınız meslek hayatınızda kabin amiri olduğunuzda da tüm ekbinin sorumluluğunu taşırsınız.
Ama işin doğrusu şanslısınızdır aslında temelde yaptığınız işin bir muavinden pek farklı yoktur, siz de servis elemanısınızdır ama havalısından... Böyle her dönem ünlü modacılar tarafından tasarlanan janjanlı üniformalar giyer, hoş valizler ve çantalar kullanırsınız... Sürekli gülümseyen yüzünüz ve bakımlı hallerinizle yolcuların dikkatini çekersiniz, tabii bu yolcuların arasında ileride sizinle aynı mesleği yapmayı hayal eden küçük kız çocukları kadar, sizinle "birşeyler yapmayı" hayal eden büyük erkek çocukları da vardır...
Pilotlara gelince... Sesleri nedense büyük bir çoğunluğunun pek bir karizmatiktir... Ama gördüğünüzde hayal kırıklığına uğramanız da gayet mümkündür... Öyle her zaman yolcuyla muhatap olmaz pilotlar uçuşun 15 veya 20. dakikasında genel bir kaç şey söyler ve iyi yolculuklar diler... Yani hiç otobüste yazdığı gibi pilotla sohbet etmeyin denmez uçakta... Kapalı kapılar ardında oturduğundan kendilerini göremezsiniz bile... Ama her kalkış ve inişte mutlaka kabin ekibine yerlerine geçme komutunu verir... Zaten o komutu duymadıysanız, uçağın inişi anons edilse de inanın daha çok vardır inmesine... 
Velhasıl, havalıdır uçakla seyahat hem yolcusu için, hem çalışanı için... 
Eee ne demişler...Kabin ekibi kalkış/iniş için yerlerinize... Cabin crew take off/land on position...





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)