Onlar peluş oyuncak değil...

Yeni yıl yaklaşıyor... Hediye alma zamanı demek bu. Ama siz siz olun, her yıl çocuklarına adeta peluş oyuncak misali oynasınlar diye minik kedi, köpek, tavşan yavruları alan ailelerden olmayın... Çocuklarınıza bir hayvan yavrusu hediye almayı düşünüyorsanız; almayın... En azından bu yazıyı okumadan almayın...



1989'dan 2010'a kadar yani tam yirmibir yıl tekbir hayal ile yaşadım. Bir köpeğimin olması... O zamanlar bir St.Bernard'ın hikayesini anlatan ve çok ilgi çeken o yüzden de aynı cinsten olan her köpeğe Bethoveen denilmesine sebep olan o muhteşem filmi izlemiş, şimdi oturduğumuz evin temeli atılmış ve bahçeli olacağı için de babamdan bir köpeğimizin ancak bu eve taşındığımızda olabileceğine dair söz almıştım. Ama gelin görün ki 1999'da taşındığımız bahçeli evimizde bu hayalim ertelendi de ertelendi. Nihayet 2010 yılında her türlü muhalefete sırtımı dönüp Oscarcanıma kavuştum. Oscar'a kavuşma hikayemi daha önce sizlerle paylaşmıştım. 

Öyle mutlu bir akşamdı ki benim için... Ama sonra saatler ilerleyip de heyecnım yerini sorumluluk hissine bıraktığında biraz korku, biraz endişeyle bir canın bana emanet olduğunu farkederek gözyaşlarına boğulmuştum. Aynı anda hem mutluluk, hem de korkudan ağlıyordum. O benim diyordum, artık o benim ve ona birşey olmasın sakın... Ben ona nasıl bakarım, nasıl mutlu ederim diye peşpeşe sorular dolandı beynimde. Minicik pamuk bir prensti Oscar. Güzeller güzeli, masum bir bebek. Peluş bir oyuncaktan çok daha sıcak, çok daha eğlenceli. Ama öte yandan da omuzlarıma binen sorumluluğu ile bir o kadar ürkütücü...

İlk hafta öyle zorluydu ki sizlere anlatamam. Sadece yaşanır denilen türden günler geceler... Evde mecburen yalnız bıraktığım sabahlarda aklım işteyken sürekli ondaydı... Bir de o geceleri illa yanıma gelmek için ağlarken çektiğim uykusuzluktan, o aşağıda, ben yukarıda ağladığımdan gece gündüz zombi gibi dolaşır olmuştum. Öyle yorucu bir süreçti ki bazı anlar yapamayacağımı düşünüyordum. Ama bir an bile ondan vazgeçmeyi düşünmedim. Oysa küçük bir çocukken bir yavru köpeğin canı bana emanet edilseydi o sorumluluğu taşıyabilir miydim tek başıma hiç bilmiyorum. Sanmıyorum...

Öyle bir sorumluluk düşünün ki layıkıyla yerine getirmeniz gerekiyor. Çünkü onun da sizin gibi kalbi atıyor, sizin gibi acıkıyor, tuvaleti geliyor, hastalanıyor... Ama sizin gibi kendi kendine tuvalete gidemiyor, hastalandığını söyleyemiyor, siz vermezseniz o yemeğini yiyemiyor... İşte o nedenle benim gibi çalışıyorsanız yaz kış demeden sabahın köründe akşamın ayazında, yazın sıcağında onu gezdirmeniz gerekecek... Hasta olduğunu o sessiz sözlerinden anlamaya çalışacaksınız. Uykusuz geceleriniz olacak ve yorgun günleriniz. Kaygılarınıza onun sağlığı, mutluluğu eklenecek... Dualarınızda ona da yer açacaksınız. Ve gelmesinden korktuğunuz o ayrılık günü hep kalbinizin bir köşesine bıçak gibi batacak. Ve bir gün o gün geldiğinde yıllarca paylaşılmış dostluğa veda içinizde koskocaman bir boşluk yaratacak. 

Bir seyahate gitmek istediğinizde bakacaksınız ki o sizinle gelemeyecek, ya vazgeçeceksiniz ya da onu bir pansiyona bırakmak zorunda kalacaksınız... Aklınız onda iken eğlenebilecekseniz eğleneceksiniz, ama inanın bir yanınız hep onda kalacak ve eğlenceniz de hep bir buruk olacak.... Gözlerinizin taa içine bakacak, onsuz olduğunuz her an, onu yalnız bıraktığınız her an içiniz acıyacak. 

Ve o bir peluş oyuncak olmadığından yalnız kaldığı anlar hep sizi bekleyerek, endişe duyacak acaba gelecek mi diye? Öyle ki hayattan vazgeçebileceğiniz anlarda bile o gelecek aklınıza... Kazadan, ölmekten korkacaksınız sırf onu geride yalnız bırakacağınızı düşüdüğünüz için... En yakınlarınızın bile ona sizin kadar iyi bakamayacağını düşüneceksiniz. Layıkıyla bakarsanız eğer tüm bu hisler arasında yolculuk edeceksiniz.

Yurtdışına gittiğinizde kocaman parklar görecek ve keşke bizim de böyle parklarımız olsaydı da sabah-akşam gezmelerimizde gidebilseydik diyeceksiniz. Oralardaki köpeklerin sahipleriyle avmlere girdiklerini, alışverişe çıkabildiklerini, restoranlara gidebildiklerini görünce içinizde ince bir hüzün oluşacak. Çocukları ola arkadaşlarınıza aslında şanslı olduklarını söyleyeceksiniz: "Sizin çocuklarınızı her yere kabul ediyorlar. Oysa bırak her yere götürebilmeyi, parkta gezdirirken bile benim çocuğumdan korkanlar hatta tiksinenler ve günah sayanlar bile var"...


İşte tüm bu hislere hazırlıklı değilseniz, hele de hiç böyle hissetmeyecekseniz lütfen bir yavru almayın. Onlardan yılbaşı hediyesi ise hiç yapmayın... Kedi, köpek, tavşan farketmez... İnanın bu canlar peluş oyuncaklara benzemez. Olur da bakamam deyip terk ederseniz, o minik cana çok yazık edersiniz.... 



Yorumlar

  1. Evlilik kararı gibi bir şey olsa gerek ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet benziyor 2 hayatı birleştirmek ve o 2 hayattan sorumlu olmak... ama tek farkla sorumluluk bu evliliğin insan olanında :)

      Sil
  2. Çok güzel bi paylaşım. Aynı evlat sahibi olmak gibi işte. Oğluşum çok istiyor bunun gibi tatlı bir arkadaş, ama bizim cesaretimiz yok böyle bir sorumluluk almaya. Böyle hissedip erteliyor olsam da, yazın benim için çok anlamlı oldu. Umarım çok fazla kişiye ulaşır... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim.. dilerim ve dilerim onları daima sevecek ailelerle yaşar bu canlar...

      Sil
  3. Daha doğrusu uzaktan takip ediyorum, takip edebilmek için yeri bulamadım:s

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...