Blues geceleri...

2 Kasım'da başlayan Efes Pilsen Blues Festivali 8 Aralık'da sona eriyor... 20 şehirde 24 konser verecek ekip sizin şehrinizi de ziyaret ediyorsa hiç durmayın. gidip bir "Hoşgeldiniz" deyin bence...


Kuzenlerim ve sevgili arkadaşlarımız Evren ve Kerem ile bu sene kış sezonumuzu etkinliklerle dolu dolu geçirmeye karar verdik. Eeee ne de olsa ayı, kurbağa, kaplumbağa veya köpek balığı olmadığımız için kış uykusuna ihtiyacımız olmadığına göre dolu dolu bir kış geçirmek, bu karanlık ve soğuk Ankara günlerini de eğlenceli kılacaktır diye düşündük. Ne iyi düşünmüşüz...
Dün akşam yine muhteşem bir organizasyonda biraraya geldik. Aslında galiba güzel organizasyonları birlikte eğlenmeyi iyi beceren ekibimizle muhteşem hale getiriyoruz. Bazen bize dışarıdan bir insan gözüyle bakıyorum da, şükürler olsun diyorum, yalansız, dolansız, yapmacıksız birarada olabilen, mutlulukları birlikte yaşayabilen, üzüntülere karşı birlikte durabilen ve beraber olmaktan zevk alıp, hayatı eğlenceye çevirebilen sevgi dolu bir ekibiz. Ne mutlu bize...

Konser zamanı...

Gelelim dün akşama... Daha önce Ankara'ya kaç kez geldiler bilmiyorum ama Efes Pilsen Blues Festivaline ilk kez gittim. Ankara'da 3 akşam konser veren ekibi biz son gecelerinde izledik. İyi ki kaçırmamışız dedim. Konserler Bilkent Otel'de verileceği için ortamı epey farklı hayal etmiştim. Hatta kuzenim Çiğdem de aynı beklentiyle gelmiş meğer. Hayal ettiğimiz ortamı birbirimize tarif ettiğimizde aynı kelimeleri kullanmak bizi konser ortamı kadar şaşırtmadı aslında... Ne yalan söyleyeyim ben 4 saat boyunca herkesin ayakta rock konseri gibi üst üste duracakları bir ortam beklemiyordum. Daha çok filmlerdeki gibi bir yer hayal etmiştim. Üstünde minik mumlar yanan küçük bistrolar, nedense blues olduğu için mi bilmiyorum mavi ışıklı loş bir ortam hayaliyle, hatta rahat rahat oturacağımı düşündüğüm için topuklu ayakkabılarım, şeker kız Candy görünümlü mini eteğim ve bolero hırkamla epey süslenerek gelmiştim. Ama ne göreyim... Ayakta, rock 'n coke festival havasındaydı Bilkent Otel... Neyse ki her hal ve şartta eğlenmeye programlı bendeniz gecenin ilerleyen saatlerinde ayaklarım kendilerini hissetmezken bile dansla, eğlenerek epey bir kalori harcadım. Hatta karar verdim bundan sonra dans ederek, eğlenerek kilo vereceğim...

Kimlikleriniz lütfen...

Festivale girerken kimliklerimizi sordular. Tabii içerde alkol satışı vardı, bu yüzden de 24 yaşından büyük olmamız gerekiyordu. İlginçtir ki şu an tartışmalara konu olan Anayasa değişikliğinde seçilme yaşının 18'e indirilmesi öngörülüyor. Yani ülke yönetiminde söz sahibi olmak için yeterince olgunlaşan gençlerin içki içmek için 24 yaşını beklemeleri gerekecek. Bu durumda kendisine alkollü içki satmayan esnafa "Ben kimim biliyor musun?" diyecek milletvekillerimiz de olacaktır diye endişelenmiyorum değil.

Festivalde beni en çok etkileyen, babam yaşındaki adamların sahne performanslarıydı. Ama tabii onların performansını izleyebilmemiz için önce genç Blues sanatçısı Cedric Burnside'ı izlememiz gerekiyordu. Yalan söyleyemeyeceğim bu arkadaş beni biraz sıktı, hani sesi filan iyiydi de tek başına sahne aldığı için bayıktı biraz. Gerçi sonra destek aldı baterist ve gitar sanatçılarından ama artık bayılmıştım bir kere... Gerçi genç sanatçıları desteklemek gerek diye düşünerek salonu terk etmedim. Sabırla dinledim kendisini, eee o da zaman içinde amcaları gibi büyük bir blues sanatçısı olacak belli.

Aslında Festivalin de mantığı biraz gazino programı mantığı gibi önce uvertür mü denir onlar çıkıyor, assolistler en son sahne alıyor. 

Cedric kardeşten sonra sahneye Smokin' Joe Kubek ve Bnois King çıktı. Şimdi Smokin' Joe Kubek'i gördüğüm an verdiğim tepki "Amca sen ne ettin ya? O sakal ne kes onu kes..." ama o kadar şişman bir adamın taşlı kot giydiğini görünce sakala şükrettim. Hani arkadaş o kotun sana uygun bedenini nereden buldun, hadi buldun ne diye aldın, hadi aldın ne diye giydin. Sen blues sanatçısısın efemine çakma assolist misin ayol, hem uymuş mu o t-shirtün altına o kot. Ahhh ahhh.. Bnois King'e ise hiç sözüm yok. Bana sorsan yaşı itibariyle mezarlık civarlarında, ibadethanelerde öbür tarafa hazırlık çalışmalarını sürdürüyor olması gereken "Dede" almış gitarı eline bir konuşturuyor ki sorma. Evet evet sorma git dinle.. Anlatamam ya. 1 saat hiç kesintisiz çaldı ve yorulma emaresi göstermedi yeminle. Zaten onun o yaşta, o performansını görünce "Napıyorum ki ben burada yoruldum diye mızmızlanarak" dedim kendime sustum, ayakta durdum... (sustum oturdum demek isterdim de oturacak yer yoktu malum)

Kısa bir arada oturacak yer ara...

Bu ikili sahneden inince bir süre ara verildi... Salon bir anda oturacak yer arayan insanların dışarıya akın etmesiyle boşaldı. Merdivenler, kaloriferler, masalar filan her yere oturdu bir anda insanlar. Ben son çare gidelim tuvalette oturalım diye çözümler üretirken kendimi Mahsun Kırmızıgül styla yere çömelmişken buldum. Hem de miniminnacık eteğimle. Ya işte yorgunluk böyle bir şey. Bir de aksi gibi gecenin köründe açlık çöktü mü üstüme... Aman allahım ne sınavdan geçtim anlatamam, gecenin bir vakti alınacak her kalori löp löp yağ olur diyerek, uzaktan uzaktan bakarak geçtim sosisli sandviçler, hamburgerler, ekmek arası köfteler, patates kızartmaları hatta waffleların yanından da yemedim...off off... 

Gecenin bombası ise hepimizin ve bizim dışımızda farkeden her izleyicinin biraz acıyarak güldüğümüz sarhoşluğun dibine vurmuş bir kız oldu. Hatun bir garson çocuğu kenara sıkıştırmış, sohbet çabasındaydı, zavallım garson da başıma ne iş geldi bakışları ve nasıl kurtulacağım bu kadından diye düşünen ifadesiyle gayet umutsuz görünüyordu. Sanırım kız o boyutta sarhoş olmuştu ki garsonu smokinli, yakışıklı bir blues hayranı sanmış alkolden sonra, asılmanın da dibini buluyordu.

Blues eşliğinde kopuş zamanı...


Veeee işte sahneye Festivalin "assolisti" Billy Branch ve The Sons of Blues çıktığında eğlence tavan yaptı. Tüm yorgunluğuma rağmen, çılgın gibi eşlik edip dans etmeye başladım. Hayatımda gördüğüm en sevimli insanlardan biriydi Billy Amca. Kendisine Amca dememde hiçbir ayıp yok zira annemle aynı yaştaydı. Ama onun yaptığı ayıp bence, ya insan o yaşta 1,5 saat kesintisiz şov yapabilir mi? Yaptı hem de ne şov. Hatta sigara içenlere size ilham vereyim mi diyerek harmonikasını bir çaldı, dakikalarca... 
İzlemeden anlayamazsınız bense izledim ama kelimeler anlatmama yetmiyor diyeceğim türden bir şov yaptı.

Veeee beklenen kadın sahnede...

Gecenin özel konuğu, herkesin merakla beklediği Zora Young sahneye çıktığında "Anammmm geleceğim dedim". Nasıl tombik bir kadın, hele de poposu sanki arkasına ayrıca bir yastık takılmış gibi, ama bir sevimli, bir çatlak, bir de güzel sesi var. Coşturdu coşturdu bizi. O da babam yaşındaymış, anlamadım yani blues bir tür detoks mudur acaba? İki usta Branch ve Young bir düetler yaptılar, ayaklarımı hissetmiyor olmama rağmen hiç bitmesin istedim.

Sıradakiler...

2 Kasımda Antalya'da başlayan ve sırasıyla Denizli, Konya, Kayseri, Mersin, Adana, Hatay, Girne, Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum, Trabzon ve Ankara'yı ziyaret eden Festival tüm hızıyla 8 Aralık'a kadar sürecek. Kaçırmayın derim... En rahat kıyafetlerinizi giyin, 4 saat süren bu konser maratonuna koşarak katılın... İşte size program; kapılar saat 18.30'da açılıyor, program 19.30'da başlıyor.

26 Kasım 2012 Pazartesi Eskişehir 222 Park
27 Kasım 2012 Salı Bursa Suare
28 Kasım 2012 Çarşamba Balıkesir Asya Pamukçu Termal Otel
30 Kasım-1 Aralık 2012 Cuma-Cumartesi İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Salonu
4 Aralık 2012 Salı Edirne RYS Hotel
5 Aralık 2012 Çarşamba Çanakkale Kolin Hotel
7-8 Aralık 2012 Cuma-Cumartesi İzmir Arena


NOT: Fotoğraflar Efes Pilsen Blues Festival 23'ün facebook sayfasından alınmıştır. 
http://www.facebook.com/bluesfestival 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...