Gaudi'nin renkli şehri : Barselona Rehberi... 2.gün

Muhteşem bir uykunun ardından şehrin daha fazla yerini keşfetmeye hazırdık. Hava günlük güneşlik ve tertemizdi. Otelde sıkı bir kahvaltının ardından yollara verdik kendimizi. Aslında turistik tur otobüslerinden kombine bir bilet larak tüm şehri hop on hop off şeklinde de gezebilirsiniz. Ama teyzem ile yürüyerek ara sokakları da keşfetmeyi tercih ettik. Her yanı sanat kokan bu muhteşem şehirde doğru bir karar verdiğimizi düşünmüyor değilim. Sadece gün sayınızı uzatmanızı tavsiye ederim. 3 tam gün sürekli yürüyüşle gezmek için biraz az olabilir...





İkinci gün turumuza otelimizden çıkıp, kuzey doğuya doğru giderek başladık. Böylece ana caddeler ve arayollardan bir türlü inşaatı bitmeyen Sagrada Familia'ya ulaştık. Allahım o nasıl kalabalık. Sanki tüm dünya Gaudi'nin bu ustalık başyapıtının etrafında toplanmış gibiydi. Kiliseye girmek için öyle çok sıra vardı ki ben pes edip karşısına geçip oturmayı tercih ettim. Muhteşem lezzetli dondurmamı kaşıklarken bu eseri de uzaktan uzaktan izleyip minik detaylarını keşfe çıktım. 




Oturduğumuz yerden kalkıp, kilisenin etrafını keşfe çıktık. Yazık dedim vallahi adamın neredeyse 200 yıl önce yaptığı inşaat ve sanat nerede, şimdilerde tamamlanmaya çalışan inşaat nerede. Kilisenin bu bölümüne sanki TOKİ'nin veya Melih Gökçek'in eli değmiş gibi değil mi? 


Sagrada Familia'ya veda edip şehrin geceleri ışıltısı ve renkleriyle büyüleyen kulesi Torre Agbar'a gittik. Yakınındaki parkta köpekler koşuyor, insanlar masa tenisi oynuyordu. Bu bölge olimpiyatlarla yenilenmiş bir bölgeydi ve bunu hissettiriyordu. Her yandan spor taşıyordu. Orada tertemiz hava ve muhteşem güneşin altında bir süre oturup dinlendik.





Ve sonra tekrar yürüyüşümüz başladı. Sahile doğru yol aldık. Vila Olimpica ve Port Olimpic beni bir yaz tatili için Barselona'ya davet etti. Burada sahildeki bir restorana girip bizim gibi paella denemenizi tavsiye ederim. Özellikle deniz ürünlüsü onların spesiyali ama sebzelisi de en az onun kadar lezzetli. Deniz ürünlerinden hoşlanmayanlara da sebzeliyi kesinlikle tavsiye ederim. 




Sahilde biraz gezdikten sonra tekrar şehir merkezine doğru yürümelisiniz.Burada sizin en büyük parklarından biri olan Parc de la Ciutadella bekliyor. Hayvanat bahçesi de bulunan bu parkı kıskançlıkla gezdim. Neden bizim Ankara'da böyle bir park yok. Kuğulu Parkın içinden yol geçirmek, Abdi İpekçinin etrafını binalarla çevirmek, AOÇ'yi talan etmek... Neden? Oysa ne güzel olurdu böyle bir parka sahip olmak. Hepimiz gider stresimizi boşaltırdık çimenlerinde uzanıp. 




Cıvıltısıyla, insanlar ve hayvanlarıyla beni büyüleyen parkın sınundan zafer anıtı olan Arc de Triomf'a ulaştık. Burası da tam bir reakrasyon alanı. Yürüyüş yapan insanlar, gösteri yapanlar, paten kayanlar... Ve bende yine özenmeler, iç geçirmeler...

Dönüş yolumuzda müzelerin yanı sıra büyük katedrali de gördük. Yine önünde oturduk ve cıvıl cıvıl insanları izledik. Hemen arka sokakta ise çok merak ettiğim ve Barselona'nın tüm kilise ve kathedrallerinin mumlarını üreten, 1761'den bu yana hizmet veren mum üreticisi Cereria Subira'yı bulduk. Mumlarla büyülendim... Kendime de mor pembe ve beyaz olmak üzere üç tane mum aldım.




Artık o kadar yorulmuştuk ki dönüş yolunda şansımıza Santa Maria Del Pi'yi bulduğumda... Hmm bak bu da buradaymış deyiverip yanından geçtik gittik. Barcelona'da ikinci günümüz benim migrenim ile yine La Boqueria'ya uğrayıp tropik meyvelerin dibine vurmakla sona erdi.


devam edecek...


Yorumlar

  1. cok beyendim :) blogunu seviyorum... Instagram hesabin varmi acaba? almanyadan sevgidolu selamlar... MerveSu

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederim... hoşgeldin bloguma... çok sevindim seni tanıdığıma... instagram hesabım : elfguliz :)) oraya da beklerim ... kucak dolusu sevdiler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...