Bahçesinde oyunlar oynadığım Ata'm...

Komşumuzdu bizim o... Camdan baktığımda dedemin "ebedi evi" dediği o kocaman sütunlu ikametgahını görürdüm.. Oraya her baktığımda bir huzur kaplardı içimi, kendimi güvende, evimde hissederdim...

Küçük bir kızken kızkardeşimle birlikte, anneannem, dedem, teyzem ve dayımın yanında geçirirdik yazlarımızı. Aslında bizim de evimiz Ankara'daydı ama annem çalıştığı için bizim onlarda kalmamız herkes için büyük bir rahatlık olurdu. Sokaklarda oynamaktansa lojmanın güvenli bahçesinde koştururduk. Ama bazı özel günlerde, karşıda bana her zaman  o güven veren "ev"in bahçesine giderdik. O'nun evine giderdik... Upuzun bir yoldan yürürdük yanına... Aslanların sırtına binerdik kardeşimle... Dedem hep sevgiyle anlatırdı O'nu bize... Anneannem de hikayeler sıralardı yol boyunca... Sonra kocaman bir meydana gelirdik, koşardık doya doya... Sesimiz yankılanırdı bazen o sütunların arasında... Merdivenlerden çıkarken zorlanırdık o kısacık bacaklarımızla ama hiç yorulmazdık yine de... Ve dedem "Bakın burada" derken anlam veremeden bakardık o mermer mozoleye. Hep kırılırdı kalbim evine gelirdik de o hiç hoşgeldiniz demezdi bize..
Bazen de Atatürk Orman Çiftliğine giderdik pembe evine... Orada oynamayı da çok severdim. Yemyeşildi bahçesi. Ve "ebedi ev"den daha çok benzerdi bizim evlere.. Ama biz hangi evine gidersek o diğer evine gitti zannederdim ben. Üzülürdüm onu göremediğime... Çocukluk işte, yine de sevinirdim orada olduğuma, oyunlar oynadığıma... Dedeme benzerdi benim gözümde. İkisinin de üniformalı fotoğrafları vardı evimizde. Dedemle arkadaş olduklarını, işe birlikte gidip geldiklerini düşünürdüm hep.. 


Zaman geçti ilkokul çağım geldi... Ben yine gidiyordum benimle hiç oynamayan oyun arkadaşımın bahçelerine derken bir gün bir Kasım sabahı okulda dediler ki o ölmüş... Dünya başıma yıkıldı. Bahçesinde oyunlar oynadığım, benim oyun, dedemin iş arkadaşı gitmişti... Akşam annem eve geldiğinde beni gözlerim şiş ve "Atatürk ölmüş anne keşke o öleceğine ben ölseydim, o bizi kurtardı, ben de onu kurtarsaydım" diye ağlarken buldu. Annemin en çaresiz anlarından biriydi. Bir türlü anlatamıyordu bana oyun arkadaşımın yıllar önce öldüğünü ama onun bizim kalbimizde ilelebet yaşayacağını... 
Tabii hem ölmenin ne demek, hem de öldüğün halde ilelebet yaşamanın ne demek olduğunu kavramam için biraz daha büyümem gerekti.. Ve evimizin camından baktığım her anda içimi kaplayan o güven duygusunun nedenini de büyüdükçe daha iyi anladım.
Kimi zaman kızdım ona... Şimdi kıymetini bilmeyen insanların şu an yaşadıkları halde yaşayabilmeleri uğruna tüm hayatını feda ettiği için kızdım... Onu anlayamayan hatta şimdilerde bir de onun o aziz hatırasına saygısızlığı maharet sayan halkını kendisinden, hayatından vazgeçecek kadar sevmesine kızdım. Kırıldım ona bizleri erkenden bırakıp gittiği için... Ama en çok da güvendim ona ve sevdim onu... İliklerime işleyecek kadar... Çünkü anladım ki özgürce nefes almamın mimarıdır o, kendi canı pahasına benim insanca yaşayabilmem, kadın olarak hayatın her alanında yer alabilmem için mücadele eden kahramandır o... Bir çocuğun babası gibi onu kötülüklerden korumak isteyen, iyiliği için kanının son damlasına kadar savaşan, savaş bittiğinde barış yoluyla sorunları çözmeye çalışan halkına kol kanat geren bir babadır o..
Benim ise bahçesinde güvenle oyunlar oynadığım, özel günlerde yanına koştuğum, oyun arkadaşımdır, zarif, kibar, yakışıklı kahramanım, ilk ve sonsuz aşkımdır...


Geçen gün okuduğum bir haberde diyordu ki, anaokulunda öğretmen Atatürk'ün içimizde yaşadığını söylemiş minik öğrencilerine. Çocuklar akşam evlerinde ağızlarına bir damla bile su koymamışlar tüm gece. Ertesi gün anlaşılmış ki tüm öğrenciler su içmemiş. Meğer minikler içlerinde yaşayan Atatürk'ü o kadar çok seviyorlarmış ki boğulmasın diye su içmemişler. Dedim ki ne mutlu bize, bu ülkede hala çocuklarını benim ailem gibi Mustafa Kemal Atatürk sevgisi ile dolu dolu yetiştiren aileler var...Peki minikler nasıl mı su içmiş? Öğretmenleri Atatürk'ün yüzme bildiğine ikna etmiş çocukları...

Yorumlar

  1. Bizim evden de uzak da olsa gözükür Anıtkabir. Atamızla aynı şehirde uyumak bir şans bence. Ruhu şad olsun.. Herşeye rağmen rahat uyusun.. Emanetinin bekçileriyiz..

    YanıtlaSil
  2. bizim şimdiki evimizden ne yazık ki görünmüyor ama varlığı huzur veriyor...bizler yaşadığımız sürece onun izinde yürüyeceğiz...bizden sonra gelen nesillere de sevgisini aşılıyacağız...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...