İlk acım...ilk kaybım...Biricik dedemsiz 24 yıl...

Sene 1989.. Günlerden yine bugün(18/02)... Bir küçük kız ölümle tanıştı... İlk kez o zaman yıkıldı pembe dünyası...İlk kez o zaman isyan etti hayata...İlk kez o zaman gerçekten ağladı...

Masallardaki kral babamsa dedem sultandı. Herkesin üstünde, herkesten güçlü, üniformalı kahramanım, komutanım, oyun arkadaşım... Biricik dedem Yusuf Bulut.... 
Sene 1989... Günlerden 17 Şubat... Dedem aralık ayında geçirdiği trafik kazası sonrasında hastaneye yatmış, yeni yıl ve kardeşimin doğum gününde eve çıkabilmiş, ancak ne yazık ki 11.doğum günümde yine hastanede... Telefonda konşuyoruz, ağlıyorum bir yandan "Dede" diyorum, "Sen yoksun, ben kutlamak istemiyorum doğum günümü...", "Hayır" diyor, "Öyle şey olmaz, kutlayacaksın doğum gününü, keseceksin pastanı, yarın da anneannenle göndereceksin bana bir dilim"... Çocuk aklım, sorgulamıyorum hiç dedemin rahatsızlığı ne acaba, pastaya izin verirler mi?
Annemin canı sıkkın bunalıyor, bir yandan kızının doğum günü, diğer yandan babası hastanede... Bu kutlama ona mantıksız geliyor Zaten bir yanı, kocaman bir yanı da eksik kutlamanın, ruhsuz bir doğum günü. Teyzem koyu yeşil bir kadife etek ceket dikmiş, çok istediğim için, içine de dantelli fistolu beyaz bir bluz. Ama hiç hevesim yok giyinmeye, ayakkabılarım ise siyah rugan... Okulda tüm kızların bayıldığı İngilizce öğretmenimizin bağcıklı, düz rugan ayakkabılarının aynısı üstelik... Ama hiç giyesim yok... Bir yanım, kocaman bir yanım hastanede yatıyor... Doğduğu ilk andan itibaren ilk göz ağrısı olan, yerlere göklere sığdıramadığı, sarı kızının bir tanecik dedesi elbette bu güzel gününde tonton torununun yanında olmak ister, ama işte sağlık o eve gelemiyor, torunu ise ona. Gece bitiyor... Gece güne kavuşuyor...

Nedense içimde bir gariplik, her yanım garip bir enerji ile dolu, sevinç desen değil, heyecan desen hiç değil, ama tam göğüs kafesimden uçup gitmek isteyen bir kuş var... O kuşa diyorum ki gel yeni elbisemizi, ayakkabılarımızı giyinelim, gidip dedemin pastasını hazırlayalım ve onu arayalım. Anneannemlere geçiyorum. Hazırlıyoruz teyzemle pastayı... Anneannem arıyor dedemi, biricik kocasını, geleceğini haber veriyor. İşte o an hayat duruyor... Telefonu kapatan dedem, yatağına doğru yürürken yığılıp kalıyor.
Anneannem ağlayarak dönüyor eve... Apartmanda kıyamet kopuyor, annem zaten sabahtan beri karşı komşumuz olan anneannemlerde yatıyor. Ona bir şey oldu sanıyorum önce... Ama onun da haykırışları geliyor. Annemin, teyzemin ve anneannemin sesleri birbirine karışırken ve ben evimizin kapısına doğru yürürken babam kapıyı açıyor... 

O kocaman adam küçülmüş, gözleri yaşla dolu, sesi titriyor, kardeşim canım Efserim herşeyden habersiz TRT'de koro çalışmasında, babama bakıyorum, başını önüne eğiyor, "Dedeni kaybettik kızım" diyor, yanında pediatrist komşumuzla gelmiş, bu üzücü haberin benim için olumsuz etkilerini aza indirmek istemiş. Ama olmuyor işte... Sarı kızı canından çok sevdiği dedesinin gidişine isyan ediyor yine... Bembeyaz bir bluz giymiş komşumuz, bana sarılıyor, halen bile hatırlarım o sıcak göğsüne başımı yaslayıp "Neden siz ölmediniz, neden dedem öldü?" diyerek ağladığımı... Bir yandan da suçluluk duyarım hala, gencecik bir kadına sen ölseydin dediğim için... O zaman dedem olduğu için yaşlı da gelse bana, aslında daha hayatının tam da keyfini çıkaracağı bir yaşta aramızdan ayrılmıştı dedem.

Günlerce eve geç gittim... Servisten inip, dedem beni okuldan aldığında yürüdüğümüz yolları tek başıma yürüdüm. Annem bunu farkettiğinde neredeyse 15 gün geçmişti. Nasıl telaşlanmış servis saatinde eve gelmeyince ben, dört bir yana haber salınmış, elimi kolumu sallayarak eve geldiğimde kızamamıştı bile annem. Oturup ağlamıştık birlikte...
Dedem gittiğinde benim de tüm şımarmalarım gitti... Onsuz, kalbim kocaman bir kırıkla yaşamayı öğrendi. 

Hayata kırılmıştım, kadere kırılmıştım ve Allaha kırılmıştım... Ben dedemi, biricik tonton dedemi, o kadar çok önem verdiği, sevdiği, her hal ve şartta kutlamamı istediği doğum günümün hemen ertesi günü kaybedecek kadar kötü ne yapmıştım?
Dedeme hiç veda edemedim... Karşıyaka mezarlığına gittiğimde, o mezar taşına baktığımda kocaman bir boşluğa bakıyorum aslında hep... Dedemi çok özlüyorum...

Ayrılık Vakti...
Geldi ayrılık vakti,
Geride kalanlara elveda dedi.
Uzandı bulutlara,
Kanadını taktı gitti uzaklara.
Gökyüzünden baktı dünyada kalanlara
Ardından ağlattı,
Hüzün bıraktı dostlarına...
Dedeme...1991


Yorumlar

  1. 19 şubat bazen acıyı bazen mutluluğu doğuruyor galiba. Bazende bir merhabayı..
    Merhaba. Ölmüş dednize Allhcc gani gani rahmet eylesin. Kalanlarına uzun ömür versin..Üzüntünü paylaşıyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)