Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 1)

Küçük bir kızken ki henüz üç yaşındayken hatırladığım çok bir anım yok geriye dönüp bakınca... Sadece bir tek günü hatırlarım nedense; onun evlendiği günü... Canlı yayında tüm dünya ile birlikte biz de ekran başında onun "Evet" dediği anları izlemiştik... Aradan tam 33 yıl geçmiş... Ama o hayata veda edeli ise 16 yıl... Şimdi ise babaanne oldu, biliyor mudur torununu, görüyor mudur o çok sevdiği çocuklarının mutlu günleri? 






Bu hepimizin kaybettiği sevdikleri için sorduğu sorudur, gittikleri bir yer var mı? Varsa bizi oradan
görebiliyorlar mı? Ya da hissedebiliyorlar mı? Cevaplarını hiç öğrenemeyeceğimiz sorular.. Hepsinin cevabının "evet" olduğunu kabul ettiğim sorular... 
Yıllar geçtiğinde hatırladığım o anının baş kahramanı Prenses Diana ölümünün 16.yılında babaanne oldu. Hayatını kaybettiğinde 36 yaşındaydı, o zaman da genç gelmişti ölmek için yaşı bana... Ama şimdi 35 yaşında bir genç kadın olarak anlıyorum ki o zaman düşündüğümden de gençmiş ölmek için... Aşık olmak ve hayatını sevdiği adamla paylaşmak için tam zamanıymış ama ne yazık ki ya kader ya da adı her ne ise izin vermemiş... Sizlerle bir kaç bölüm sürecek bir Diana yolculuğuna çıkalım, hayatı ve popüler kültürün bir kurbanı olmasının hikayesine doğru yol alalım... Bu hikayeyi ben 2001 yılında basın ve popüler kültür ile ilgili çalışma kapsamında yazmıştım...

Bir Prenses... Bir Kaza... Ölüm... ve Basın... 

Yüzyılın düğününden... Yüzyılın Cenazesine...


"Demokrasinin beşiği" ve basın özgürlüğü mücadelelerinin anayurdu İngiltere'de eğlence içerikli popüler basın incelemeleri arka planda kalsa da yokluğundan söz etmek mümkün değildir. Popüler basının resmi politikası kraliyete hizmet eder. İngiltere'ye en büyük gelir kaynağını sağlayan Kraliyet ailesi basında geniş yer bulmaktadır. Kraliyet ailesinin popülerliği, İngiltere sınırlarını aşarak tüm dünyaya yayılmıştır. Böylece Kraliyet ailesi üyeleri dünya basınında geniş olarak yer almışlardır. Kraliyet ailesinin en parlak ismi Diana ise popüler basının ilgi odağıdır. Diana, geleceğin Kralı, Galler Prensi Charles ile evlilik haberlerinin ilk duyulmasından itibaren basında değişmez ve vazgeçilemez bir malzeme olmuştur. Diana'nın ölümüyle basının ne kadar özgür olacağı ve monarşinin devamı ile ilgili tartışmalar da doruğa ulaşmıştır. İşte bu nedenledir ki; "Diana ve Basın" örnek teşkil edecek pek çok unsuru içinde barındırmasıyla, basında popüler kültür öğelerinin incelenmesinde konu olarak seçilmiştir.

Masallarla büyütülen çocuklar... Masal gibi hayatlara özlem duyan insanlar... Yıllarca  masallara inanmış insanlardaki gerçeklerle karşılaşmanın hayal kırıklığı... Ulaşılmaz özlemlere empatiyle ulaşmak... Ve belki de ulaşamamaya şükretmek... 

Veliaht olabilecek bir erkek çocuğun, bir kez daha dünyaya gelmemesi nedeniyle ailesine uğrattığı hayal kırıklığıyla hayata sönük bir başlangıç yapan, genç bi kızken masalların ve hayallerinin prensiyle evlenen ve böylece tüm dünyanın Prensesi haline gelen bir kadının ölümüyle pek çok kavram tartışıldı.

Tartışmalar ortak bir noktada birleşti: Medya... Suçlu mu, değil mi? Değilse kim suçlu?

31 Ağustos 1997'de Paris'te meydana gelen kaza, özellikle basın etiği üzerinde yoğunlaşan tartışmalarıyla ve adeta tüketim malı haline getirilen bir insanın hayatını noktalamasıyla dünya gündeminde önemli bir yer edinmiştir. İşte bu çalışma olayın merkezindeki bu kadını, ona pek çoğunun seslendiği adıyla "Kalplerin Kraliçesi Di"yi ve onun ölümüyle tartışma konusu olan basını ele alıyor. Beklenmedik - hangi ölüm beklendik ise- bir ölümün ardından söylenenler ve yazılanlar bu çalışmanın konusunu oluşturuyor.

Bu çalışmada, ilk olarak Diana'nın hayatı ve bu hayatın özellikle kraliyet ailesine girişiyle basına ve kamuya yansıması, ailesinin deyimiyle aslında "sıradan bir Hristiyan" olan veya olmak isteyen bir kadının nasıl anlatıldığı ele alınacak, son olarak ise Diana'nın bir kaza sonucu ölümü ve onun ardından basında gelişen tartışmalar, haberler ve Diana'nın yaşarken ve öldükten sonraki yansıtlması-ki bizim tezimiz burada farklı bir sunuş olduğu yönündedir-ele alınacaktır.

Bu değerlendirmeler özellikle Milliyet, Hürriyet ve Zaman gazeteleri ile Nokta ve Tempo dergilerinin kazanın

meydana geldiği 31 Ağustos 1997 tarihinden, cenazenin ardından 7 Eylül 1997 tarihine kadar yaptıkları yayınları merkeze almıştır. Bu kaynakların yanı sıra Diana ile ilgili haberlerin ilk kez kamuya yansıdığı 1981 yılından itibaren yapılan yayınların genel değerlendirmesi yabancı basının web sitelerinden yararlanılarak yapılmıştır. Bu alışmada yararlanılan bir diğer kaynak ise Yapı Kredi yayınları tarafından 2. baskısı Ekim 1997'de yapılan ve kaza ile ilgili yazıların bir kısmının yer aldığı "My Lady Di(es)-Bir Prensesin ölümü" adlı derleme çalışmasıdır. Dünyanın en çok fotoğrafı çekilen kadını olarak da tanımlanan Diana'nın basında en çok yer alan ve bu çalışmanın ayrılmaz bir parçasını teşkil eden fotoğrafları ise yine gazetelerin, aralarında İngiliz Kraliyet Ailesi, Al Fayed Ailesi ve Diana'nın ailesinin de sahibi oldukları çeşitli web sitelerinin arşivlerinden sağlanmıştır.

Lady Diana


Asıl adı Diana Frances Spencer olan "Kalplerin Kraliçesi Di" 1 Temmuz 1961'de, Kraliçe 2. Elisabeth'in Sandringham'daki malikanesinde, ailesinin kiraladığı Park House'da dünyaya geldi. 

Spencer 8. Kontu Edward John Spencer ile ilk karısı Frances Ruth Burke Roche'un (Fermoy 4. Baronunun kızı) üçüncü çocuğu ve en küçük kızı olan Diana, 1975'de dedesinin ölümüyle babasına Kontluk unvanı verilmesiyle Lady Diana Specer oldu. Norfolk'da Thetford yakınlarındaki Riddlesworth Hall'de ve Kent iline bağlı Sevenoaks'daki West Heath Okulunda öğrenim gördüğü dönemde, yaz tatillerini babasından 1969'da boşanan annesi ile birlikte geçiriyordu. Ardından İsviçre'nin Montreaux kentinde genç kızları toplum yaşamına hazırlayan Chateau d'Oex adlı özel okulda Fransızcasını geliştirdi ve bunun yanında usta bir kayakçı oldu. İngiltere'ye döndüğünde üç arkadaşıyla Londra'nın South Kensington bölgesinde bir apartman dairesine yerleşti ve Pimlico'da gözde bir okul olan Young England'da anaokulu öğretmeni oldu.

Diana'nın buraya kadar anlatılan hayatı gazetelerde özellikle 22 dönemde ele alındı: Diana'nın sarayın müstakbel gelini olduğu dönemde ve ölümünde.

İlk dönemde, Diana'nın hayatı veliaht prense uygun bir eş olup olmadığı noktasında irdelenirken, ölümünde Diana'nın hayatının ilk dönemleri özellikle adının esinlendiği Romanın vahşi hayvan ve av tanrıçasıyla özdeşleştirilerek, çocukluğunda kraliyetin diğer iki prensi Andrew ve Edward ile olan arkadaşlığının ve annesi ile babası arasındaki boşanma olayının ön plana çıkarılarak ele alındığını görüyoruz. 

Diana'nın Kraliyet ailesine uygun bir gelin olup olmadığı tartışmasında gazetelerin olumlu olarak vurguladığı noktalar şu şekilde sıralanmaktadır;

  • Eğitiminin kendisini farklı koşullarda ve farklı insanlarla birlikteyken iyi idare etmek, ailelerini utandırmamak, uygar ve beğenilen kişiler olmak, kısacası kusursuz olmak üzerine kurulu olması;
  • Aristokrat bir ailenin kızı olması;
  • Saf İngiliz olması;
  • Kendine güvenli, sempatik, ama yine de utangaç olması (ki belirtildiğine göre Prens Charles'ı  en çok bu yönü etkilemiş)
  • Geçmişinin temiz ve bakire bir genç kız olması.
Diana'nın en önemli eksisi ise babası ile annesi arasında, annesinin babasını dönemin zengin iş adamlarından biri olan Shand-Kydd ile aldatması sonucunda meydana gelen ve "skandal" olarak nitelenen boşanma olayıdır. Diana'nın ölümünde ele alınan unsurlardan biri olan bu boşanma olayının, bu dönemde irdelenirken Diana'nın böylesine üzücü bir olayı annesine çok düşkün olmasına rağmen, annesi gibi rahat ve sıcak yapısı ile kolay attığı vurgulanmıştır.

Bu dönemde tanrıça Diana ile özdeşleştirilen Lady Diana'nın, karakterinde tanrıçaya olan benzerlikleri ön plana çıkarılmıştır. Aşağı sınıfların özellikle de kölelerin koruyucusu sayılan ve "parlak olan" anlamını taşıyan tanrıça Diana'nın, yardımseverliği, gittiği her yerde ilgi odağı olması ile Lady Di'ye yansıdığı söylenmiştir. Yine bu dönemde tanrıça ile benzerliğine yapılan vurgu Diana'nın erkek kardeşi Spencer 9.Lordu Earl'ün cenaze törenindeki şu sözleri ile desteklenmiştir;

"Diana'nın kaderinin cilvesi, belki de en önemlisi şu ki, eski çağların av tanrıçasının adını taşıyan bir kız, sonuçta, modern çağın peşinde en çok konuşulan avı olup çıktı" (Dinç, Aslı, My Lady Di(es)-Bir Prensesin Ölümü(der.) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, ekim 1997, s.25)

Diana'nın Prens Andrew ve Prens Edward ile olan çocukluk arkadaşlığı ise beklentinin Pens Charles'dan çok bu iki gen prensten biriyle evlenmesi yönünde olduğu vurgusuyla anlatılmıştır.

Diana'nın hayatının bu bölümü anlatılırken en çok kullanılan fotoğrafı ise cenaze törenindeki konuşmasıyla pek çok tartışmayı alevlendiren erkek kardeşi Earl ile birlikte görüldüğü yukarıda yer alan salıncaklı fotoğrafıdır. Bu fotoğraf  ile çocukluğunun  İngiltere'deki diğer çocuklardan çok farklı geçmediği, onun da aldığı kusursuzluk eğitimine karşın diğer çocuklar gibi salıncağa bindiği, sıradan oyun oynadığı görünümünü sunmak için kullanılabilmiştir.

(devam edecek...)

  





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)