Sorun bende değil gende...

Ben yüzde yüz Of'lu bir kişiliğim... Hem annem hem babam Of'lu olunca su katılmamış bir saflık derecesinde Of'lu oluyorum... Bizim oranın insanı bir değişiktir... O yüzden de fıkralara konu olaylar gündelik hayatın bir parçasıdır. Hayata bakış, olayları algılayış söz konusu olduğunda normal insanlardan daha farklı bir açıdan bakıyor olmak galiba bunun sebebi bilemiyorum. Ama tek bildiğim var ki o da şu; Elif ne içiyorsun kafan güzel mi? diye sorduklarında verebilecek tek cevabım olduğu : "Sorun bende değil gende..."



Bazen öyle şeyler yapıyorum ki ben de dönüp kendime gülüyorum. Öyle anlara şahit olan arkadaşlarım da şaşkın bakışları ve ne içtin sen tepkileriyle durumu özetliyorlar. Geçtiğimiz yıllar böyle hikayelerimin tavan yaptığı anlarla dolu... Önce yaşıyor sonra hep birlikte gülüyoruz.

Neler yapmıyorum ki telefonu çalarken çantasında bulamıyorum diye hayıflanan kuzenime dur ben seni çaldırayım mı demeler, dalgınlıkla arabanın arka koltuğuna oturup anahtarı ön koltuğa takmaya çalışıp arabamın direksiyon ve kilidini çalmışlar endişeleri yaşamalar, odadan çıkarken kapıyı çalmalar sonra da "kim o" demeler kapıyı açıp "allah allah kapı çaldı kimse gelmedi" demeler, telefonla konuşurken çantamda telefonu bulamadığım için telefonumu kaybettim diye o sırada konuştuğum arkadaşıma ağlamalar... Neler neler... Bu çok normal ama annem 36 yıldır benimle olan ayaklarımı hayatında ilk kez görmüş gibi  birlikte gittiğimiz güzellik salonunda pedikür sırasında daha ilk kez görmüş gibi "aaa senin ayakların ne çirkinmiş" diye şaşıracak kadar şaşkın, babam elektrik kablosunu sigortayı kapatmadan kesen ve "aaa elektirik çarptı ya" diyen ve ne mutlu ki bu kazadan kurtulacak kadar efsunlu bir kişi olunca bu hikayelerim çok normal aslında...

Ama bu hikayelerimin en tepesinde hiç kuşkusuz "Sinyal vermeden döneceğim" yer alır... Evet evet yanlış okumadınız sinyal vermeden döneceğim, hani Amerikan aksiyon filmlerinde olur ya işte o hesap. Kuzenim ve kardeşimle arabadayız, sohbet ediyor gülüyoruz. Yanımızdaki arabada 2 çocuk bize bakıyor, çocuk dediysem bizim yaşlarımızda 2 erkek... Onlara gülümsediğimizi sanıyorlar ve ne yazık ki peşimize takılıyorlar. Kuzenim ve kardeşim hemen arkamızdan geldiklerini görünce "Elifffff peşimizdeler" diyince benden cevap "Merak etmeyin sinyal vermeden döneceğim"... Ben Angelina Jolie onlar da peşimizdeki Brad Pitt ya hani... Bu da Bay ve Bayan Smith'in kamera arkasındayız ya hani... Kardeşim ve kuzenim için sözün bittiği nokta... Sonuç; şok gözlerle bakan bir kuzen ve bir kardeş ile eve kadar peşimizde gelen 2 zıpırcık...

Hala aramızdaki en güldüğümüz cümledir "Merak etmeyin sinyal vermeden döneceğim"... Ama zaten bende en çok macera nedense arabada yaşanır... AAraba maceralarından vazgeçemiyorum. Ve yine araba kullanırken vazgeçemediğim alışkanlığım cep telefonumla mesaj yazmak veya konuşmak... Hani kulaklığı taktıysam pek bi sorun olmuyor ama genelde kulaklığı takmayı unuttuğumda çalar telefonum. Bir çeşit Murphy Kanunu sanırım. Yine böyle bir gün ben kulaklığı takmayı unutmuşum yoldayım, telefonum çalıyor ve açıp konuşmaya başlıyorum. Hattın diğer ucunda sevgili kuzenim var... Konuşmaya başlıyoruz, gülerken bir anda kameralı radar sistemini farkediyorum... Kulağımda telefonla görünmek istemediğimden "Bir saniye bekle kuzi" diyorum kamera var buradan hızlı geçicem"... Evet evet yine yanlış okumadınız telefonla çekilmek istemediğim için radardan hızla geçiyorum... Hattın diğer ucundan şu ses duyuluyor "Elifffff durrrr o kamera telefon için değil yavaş yavaş..." 

İşte insanın en önemli deneyimi, yaşadıklarından ders alması ama gelin görün ki konu ben, telefon ve  araba olunca bu ders nedense bir türlü alınamıyor, hep bütünlemeye kalıyorum. Yine bir gün arabayla eve gelirken tam bizim eve dönen kavşakta telefonla konuşuyorum. O anda kırmızı yanan ışığı takip edeyim diye kafamı kaldırdığımda minik bir kameranın gözlerini bana çevirmiş izlediğini görüyorum... İşte o kameranın arkasında uzaklarda beni izlediğini düşündüğüm polisle hemen en sevimli halimle iletişim kuruyorum... Kameraya gülümseyip, 1 saniye şeklinde baş parmağımla işaret ediyor ve kulaklığımı gösterip telefonuma takıyorum... O kameradan bana ceza gelmedi ya kameranın başındaki polis gülmekten yazmayı unuttu, ya o sırada kahvesini almaya gitmişti... Eğer 2. ihtimalse kalbim çok kırılır o kadar işaretleri ben boşuna mı yaptım yani...

Bir gün de Bilkent yolunda basmış gidiyorum, aslında acelem yok ama işte yol boş, önümde bir Dodge da benden de hızlı giderken tatatataaaa radarı görüyorum frene basıyorum ama tabii radara girmekten kaçamıyorum. Çevirmede memur ehliyet ruhsat istiyor... Benimse derdim radara kaçla girdiysem, zira aynı hızla çıkmayı planlıyorum... Memur bey diyor ki 98 imiş hızım, "hmm ohhh iyi" derken ben memur ekliyor "Yalnız Elif Hanım burada limit 50"... Hönkkkkk... Kuzu kuzu ödedim bilmem kaç katına çarpılan cezayı...

İşte böyle üst üste yaşadığım pek çok arabalı macera var... şükürler olsun ki kaza yapmadım çok önemli ama artık neyse ki kulaklığımı arabaya biner inmez takar oldum... Artık çılgın hallerimi araba dışındaki yerlerde yaşamayı planlıyorum... Ne de olsa bu gen bende ve şaşkınlıklarımı yapabilirim her yerde...

Bu arada unutmadan ayaklarım güzeldir benim ya... İşte de ispatı :))

41 kere maşallah çok güzel ayaklarıma :))))))




Yorumlar

  1. Ayakların yüzümü güldürdüler. Sağolsunlar ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 36 yıl ya sen görme ayaklarını çocuğunun ya da gör de farkında olma....olur mu hiç ama :)) güzeller ama valla bu arada 😂

      Sil
  2. ha haaaaaa haaaaaa koyuyom blogumaaaa ya bunlar gerçek olamayacak kadar komik yaaa nası bu kadar dalgın olabiliyon yaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya hiç sorma ya.. sanırım ya gerçekten gende bişey var ya da bende :)

      Sil
    2. Unutmadan o güzel blogunun ana sayfasında kendimi görünce bir gurur bir gurur.. bi havalanmalar bi sevinmeler... çok teşekkürler

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...