Çalışmak özgürleştirir mi?
"Arbeit macht frei" yani "Çalışmak özgürleştirir"... Münih'in yakınlarındaki Dachau Nazi Toplama Kampı'nın kapısında bu cümleyi okuduğumdan beri soruyorum kendime "Çalışmak özgürleştirir mi?"...
Ne ironi değil mi Nazi Almanyasının açtığı ilk toplama kampının yani Dachau'nun kapısında yazan bu cümle, sonrasında açılan tüm kampların da kapısında yazıyormuş. Yahudiler ve hatta Türkler bu kamplara "toplanırken" çalışarak özgürleşeceklerini zannediyorlarmış.
Kampın bahçesinde dolaşırken orada hayatını kaybeden ruhlar da sanki kulağıma fısıldıyorlardı çaresizliklerini, acılarını... Hayatımın belki de en sessiz bir kaç saatini o kampta geçirdim. Cıvıl cıvıl ortamları seven, üzüntü, stres ve dertten kendimi uzak tutmaya çalışan ben orada o ruhlarla elele yürürken hayatın değerini anlamak, yaşamak, dolu dolu nefes almak, her anın tadını çıkarmak için sessizlikten, derin bir hüzünden ders çıkartacakmışım meğer.
Umuda yaptıkları yolculukla kampın bahçesinde toplanan binlerce insan, ağır şartlarda çalıştırılmanın yanı sıra pek çok teste de tabi tutulmuşlar. Düşünebiliyor musunuz, üstlerine taşlar atılırken sürekli yükselen bir rampadan koşmaları beklenmiş, onlar da koşmuşlar koşmuşlar sebebini bilemeden. Oysa bir insanın eğime ne kadar karşı koyabileceği deneniyormuş üstlerinde. Ya da dik bir duvara nasıl tırmanacaklarına bakılmış... Hatta en acısı hiç uyuşturmadan yapılan ameliyatlar acı eşiğini ölçmek içinmiş. Hastalıklı hayvanlara bilerek ısırtılarak sıtma testlerinden tutun da beyne yapılan müdahalelere kadar binbir türlü işkence varmış kamplarda.
Çalışarak özgürleşecek bu insanlar çalışma günlerinin sonuna doğru banyo sıralarını bekledikleri odalardan çıkıp bir sonraki odada kıyafetlerini çıkartırlarken içerideki 3.odada onlara ölüm kusacak gaz muslukları hazırlanıyormuş. Ve sonra da yakıldıkları o fırınlar. Bu odaların her birinde dehşet, hüzün ve insan olmaktan utanç vardı. Hangi insan, ne yaparak tüm bunları yaşamayı hakedebilirdi. Üstelik çocuk, kadın ve erkek ayırt edilmeden, sadece Yahudiler değil onlarla dost olan Müslümanlar ve Hristiyanlar da can vermişti bu odalarda.
Bir süre sonra orada bulunmalarının veya çalışıyor olmalarının onları özgürleştirmeyeceğini anlayanlar ise kampın binbir türlü işkencesindense çok düşük bir ihtimalle de olsa özgürlüğe kavuşmak umuduyla yaptıkları firarlar sonucu hayatlarını kaybetmişler. Kampın etrafında öyle derin kuyular açılmış ki kimi taş dolu, kimi çamur ve su onları aşmayı başarsanız dikenli tellere takılıyorsunuz, dikenli tellerden kurtulduğunuzda yeni bir kuyu ve tekrar dikenli teller. Kampta zaten yeterince beslenemeyen insanların hiç mücadele edemeyecekleri zorlu kaçış parkuru...Beni asıl düşündüren bu kampları ve onların içinde yaşananları kuracak kadar kötü ama yaratıcı zekaya sahip olanların da yine insanlar oluşu.
Tüm bu kamp ziyareti sırasında bir elimden "Schindler'in Listesi"ndeki kırmızı paltolu kız çocuğu tutarken (http://www.youtube.com/watch?v=j1VL-y9JHuI), diğer elimden "Hayat Güzeldir"deki minik oğlan tuttu (http://www.youtube.com/watch?v=pysuUJhOnv4) ve bana yitip giden insanların hikayelerini anlattılar.
Orada o insanların hayatlarının birbir söndüğü o kampı gezerken kapıda yazan o üç kelimeyi düşündüm. "Arbeit macht frei" yani "Çalışmak özgürleştirir." Gerçekten çalışmak özgürleştiriyor mu? Yoksa hepimiz aslında o kampta toplanan insanların sözde "özgür" olanları mıyız? Sadece etrafımızda tel örgüler, kuyular mı yok? Özgür müyüz? Yoksa aslında yaşadığımız yüzyılın gereklerinin birer "esiri" miyiz? Çalışarak özgürleşiyor muyuz yoksa kazandığımız paraların, o paralarla aldığımız teknolojinin, markaların esiri mi oluyoruz?
Umuda yaptıkları yolculukla kampın bahçesinde toplanan binlerce insan, ağır şartlarda çalıştırılmanın yanı sıra pek çok teste de tabi tutulmuşlar. Düşünebiliyor musunuz, üstlerine taşlar atılırken sürekli yükselen bir rampadan koşmaları beklenmiş, onlar da koşmuşlar koşmuşlar sebebini bilemeden. Oysa bir insanın eğime ne kadar karşı koyabileceği deneniyormuş üstlerinde. Ya da dik bir duvara nasıl tırmanacaklarına bakılmış... Hatta en acısı hiç uyuşturmadan yapılan ameliyatlar acı eşiğini ölçmek içinmiş. Hastalıklı hayvanlara bilerek ısırtılarak sıtma testlerinden tutun da beyne yapılan müdahalelere kadar binbir türlü işkence varmış kamplarda.
Çalışarak özgürleşecek bu insanlar çalışma günlerinin sonuna doğru banyo sıralarını bekledikleri odalardan çıkıp bir sonraki odada kıyafetlerini çıkartırlarken içerideki 3.odada onlara ölüm kusacak gaz muslukları hazırlanıyormuş. Ve sonra da yakıldıkları o fırınlar. Bu odaların her birinde dehşet, hüzün ve insan olmaktan utanç vardı. Hangi insan, ne yaparak tüm bunları yaşamayı hakedebilirdi. Üstelik çocuk, kadın ve erkek ayırt edilmeden, sadece Yahudiler değil onlarla dost olan Müslümanlar ve Hristiyanlar da can vermişti bu odalarda.
Bir süre sonra orada bulunmalarının veya çalışıyor olmalarının onları özgürleştirmeyeceğini anlayanlar ise kampın binbir türlü işkencesindense çok düşük bir ihtimalle de olsa özgürlüğe kavuşmak umuduyla yaptıkları firarlar sonucu hayatlarını kaybetmişler. Kampın etrafında öyle derin kuyular açılmış ki kimi taş dolu, kimi çamur ve su onları aşmayı başarsanız dikenli tellere takılıyorsunuz, dikenli tellerden kurtulduğunuzda yeni bir kuyu ve tekrar dikenli teller. Kampta zaten yeterince beslenemeyen insanların hiç mücadele edemeyecekleri zorlu kaçış parkuru...Beni asıl düşündüren bu kampları ve onların içinde yaşananları kuracak kadar kötü ama yaratıcı zekaya sahip olanların da yine insanlar oluşu.
Tüm bu kamp ziyareti sırasında bir elimden "Schindler'in Listesi"ndeki kırmızı paltolu kız çocuğu tutarken (http://www.youtube.com/watch?v=j1VL-y9JHuI), diğer elimden "Hayat Güzeldir"deki minik oğlan tuttu (http://www.youtube.com/watch?v=pysuUJhOnv4) ve bana yitip giden insanların hikayelerini anlattılar.
Orada o insanların hayatlarının birbir söndüğü o kampı gezerken kapıda yazan o üç kelimeyi düşündüm. "Arbeit macht frei" yani "Çalışmak özgürleştirir." Gerçekten çalışmak özgürleştiriyor mu? Yoksa hepimiz aslında o kampta toplanan insanların sözde "özgür" olanları mıyız? Sadece etrafımızda tel örgüler, kuyular mı yok? Özgür müyüz? Yoksa aslında yaşadığımız yüzyılın gereklerinin birer "esiri" miyiz? Çalışarak özgürleşiyor muyuz yoksa kazandığımız paraların, o paralarla aldığımız teknolojinin, markaların esiri mi oluyoruz?
Bu güzel yazınız için çok teşekkür ederim. Ben de polonya'da Ausschwitz kampını ziyaret etmiştim ve aynı "Arbeit Macht Frei" yazısıyla karşılaşmıştım. Yazının sonunda soru işaretiyle biten soru cümlesi benim yıllardır sorguladığım bir meseleye dikkat çekiyor. Pek çok statikocu kapitalist tarafından günümüz şartlarında parasız olmayacağı ifade edilecek olsa da hayatıma geri dönüp baktığımda beni en mutlu eden olayın yazlıkta sevdiğim bir kızla içinde para konuşulmadan yaşadığım aşk ve cinsellik olduğunu görmekteyim. İzninizle bu yazınızı ve kendi yorumumu facebook sayfamda da paylaşacağım...
YanıtlaSil