Siyah gündüzlerin ışıltısı...
Beyaz geceleri ile ünlü St.Petersburg'un siyah gündüzleri de görülmeye değer..Moskova'yı 4 bölüme ayırabiliriz eski, yeni, gökdelenli moder ve arka sokaklar diye. Ama eski adıyla Lenin'in şehrine bunu söyleyebiliri miyim bilemiyorum. Şehrin eski yapıları korunmuş, neredeyse yeni hiçbir bina yok. Yeni binalar da eski mimariye uygun yapılmış, öyle ekstra kat çıkmalar, gökdelenlerle şehrin siluetini değiştirmeler filan yok...
Size tavsiyem, St.Petersburg'a Moskova'dan, hem de yataklı trenle gidin. Hayatınızın en zevkli yolculuğunu yapacaksınız. Biz yılbaşı arefesinde yaptık seyahatimizi. Dışarıda -30'lara varan soğukta yol alırken trenimizden buzlar sarkıyordu ama içerisi bir ana kucağı kadar sıcacıktı. Hatta biraz kalın giyinmiş ter içinde kalmıştık. Sohbet, yemek ve içmek ile vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor, yorulunca da mışıl mışıl uyuyorsunuz. Kutup Ekspresi filmindeki gibi kondüktörler gelip biletinizi kontrol ediyorlar. Kapınızı çalan pos bıyıklı bir kondüktör görünce adeta eski zamanlara seyahat ediyorsunuz.
Tabii bizim seyahatimizden sadece 1 hafta önce aynı hatta Çeçenler bir treni vurmuştu o yüzden karlarla kaplı ormanlardan geçerken bir an aklıma bu gelmedi değil. Ama sonra seyahatin büyüsü ve hiç bilmediğin bir ülkede, hiç bilmediğin yollardan geçerek yaptığın seyahatin eğlencesi beni bu düşünceden hemen uzaklaştırdı.
Saint (St.)Petersburg'a vardığımızda sabah olmuş ama gün aydınlanmamıştı. Tabii öğrenmiştik ki kış aylarında günün ağarması saat 11'e yaklaşırken, hava saat 15 civarı kararmaya başlıyordu bile.
Petersburg'un hiç kuşkusuz o zarif binalarının arasında en ünlüsü Hermitage. Çarın yazlık sarayı olarak kullanılan Hermitage şimdi bir müze. İçinde kaybolacağınız kadar büyük bir müze. İnanın tüm eserleri tek tek inceleyim deseniz günler yetmez. Ama bizim gibi yapıp görmek istediğiniz eserleri belirlerseniz yarım günlük bir turla da müzeyi gezmiş olursunuz.Biz özel olarak Çar Mücevherleri Koleksiyonu turuna da katıldık. Maalesef ki fotoğraf çekmek yasaktı. Hazinedeki elmaslar, yakutlar, zümrütlerdeki ihtişamı anlatmama kelimeler yetmez.
Bence Hermitage'da görülmesi gereken en ilginç eser tavuskuşlu altından saat. İnanılmaz hoş bir mekanizması var yarım saatte bir mekanizma devreye giriyor tavuskuşunun altından kuyruğu açılıyor... Tabii o birbirinden eşsiz tabloları, freskleri ve heykellerle çar hazinelerini saymama gerek yok. Herbiri için ayrı ayrı gezmenizi tavsiye ederim.
Hermitage'ın içi de sergilenen eserler kadar ihtişamlı. Sarayların sarayı diyebiliriz Hermitage için. Her yanı işlemelerle bezeli merdivenleri, sütunları, duvarları ve herbiri birbirinden şık ve şaşalı döşenmiş odalarıyla ulaşılamaz bir asalet ve lüks sembolü.
Petersburg'un bir diğer tanınmış yeri ise; Kurtarıcı kilisesi... Kızıl Meydandaki Aziz Vasili Katedraline benzeyen bu kilisenin duvarları minik minik bir sürü işlemeyle dolu, tam bir şaheser...Önünden akan nehirle de inanılmaz bir manzara oluşturuyor. Zaten Petersburg kanallar ve köprülerle örülü bir şehir. Bir de Kazan Katedrali var. O da ihtişamlı bir yapı.
Rus sanatçılarının da aralarında bulunduğu pek çok muhteşem eser Devlet Müzesinde sergileniyor.
Bu eserler arasında yanda fotoğrafı bulunan resim beni en etkiliyen oldu diyebilirim. Adeta fırtınalar koparken bir yanda, sular sellere karışırken bile, elele sevgiyle tutuşmanın gücünü ve bu gücün verdiği mutluluğu anlatıyordu bence. O yüzden adını bile unuttum şimdi bu tablonun ama benim için onun adı; "Fırtınalar kopsa da bir yanda birbirimiz için varız bu hayatta". Hatta tüm müze turum bitince bir kez daha bu tablonun önüne gelip,büyülenmiş gibi dakikalarca karşısında durup, azıcık da gözyaşı dökmüşlüğüm var itiraf ediyorum...
Gelelim gezilecek diğer yerlere, bence şehrin merkezini yürüyerek bir gezin. Her köşesi görülmeye değer binalarla dolu. Buradaki insanlar bana Moskova'dakinden daha sıcak geldiler. Tamamen turistlere alışık olmalarından kaynaklı sanıyorum. Yollarda Çarlık Rusyası dönemine ait kıyafetleriyle de turistlerle fotoğraf çektirmek için bekleyen animatörler var. Ama ben Deli Petro'nun kucağına oturarak bir fotoğraf çektirmeyi tercih ettim ki zamanında bu şehir onun da adıyla anılırmış Petrograd diye. Petro deli de ben değil miyim? Petersburg Kalesinde bale, Neva Nehri üzerinde de buz pateni yaptım hazır gelmişken. Kale sadece şehri değil batıya açılan kapıyı korumak için yapılmış bu yüzden de çok büyük ve görkemli.
Gece hayatına gelince, biz yeni yıla Petersburg'da girdik ... Hayatımın en eğlendiğim yılbaşı gecelerinden biriydi. Şovlar, hizmet edenler dışarıdaki - 26 derece soğukluğu unutturuyorlardı. Sadece yeni yıl için olmadığına eminim. Daha önce de söylediğim gibi Petersburg'daki Ruslar daha farklılar o buz gibi havasına rağmen sıcacıklar. Hangi bara, kafeye, restorana veya mağazaya girseniz yüzlerinde bir gülümsemeyle sizi karşılıyorlar. Hatta Devlet Sanat Müzesini ararken ısrarla kapısını çaldığım binada kapıyı nihayet açan askerle aramızda aynen şu diyalog geçti. Ben kendisine müzeyi gezmek istediğimi söyledim o da bana çat pat İngilizcesi ile "Amerika'daki Beyaz Saray'ı biliyor musun?" dedi, evet cevabımı alınca da "İşte burası da Petersburg'un Beyaz Sarayı" demez mi? Meğer Putin'in yeni yılını kutlamak için ısrar etmişim... Ama pardon o zaman Medvedev dönemiydi. Çok iyi hatırlıyorum çünkü gece saat tam 00:00'ı gösterdiğinde eğlendiğimiz barın plazma ekranlarında Moskova'daki geri sayım tamamlandığında ekranda Medvedev'i gördük. Yaklaşık 10 dakika süren bir "Ulusa Sesleniş" konuşması yaparak yeni yılı siyasi ortamı da değerlendirerek kutladı. Bardaki tüm Ruslar çıt çıkarmadan Başkanlarını dinlediler ve sonunda da alkışlayarak hem onu hem de yeni yılı kutladılar. Gözlerime inanamamıştım. Bizdeki yöneticileri böyle dinler miyiz acaba diye kendi kendime sormadan edemedim.
Petersburg mutfağı da Moskova'dan çok farklı değil. Aynı zincir restoranlar burada da var. O yüzden yemek konusunda hiç zorluk çekmedik. Sadece oteldeki kahvaltı bizim kahvaltı anlayışımızdan epeyce uzaktı. Ama onu da cafelerde kahvaltı yaparak çözüme kavuşturduk. Yılbaşı döneminde Petersburg da Moskova gibi ışıl ışıl süslenmiş durumda, devasa çam ağaçları, masalsı süslemeler tüm şehri kaplamış durumda. Yılbaşının tüm ruhu Rusya sokaklarında kalbinize işliyor. İşte bu yüzden sadece avm süslemeleriyle girilen yeni yıllar bana anlamsız geliyor, gerçekten yeni bir yıla girdiğinizi hissetmek ve yeni umutlar beslemek istiyorsanız bence yılbaşı için yurt dışı turu ayarlayın ve tercihen rotanız Avrupa'dan çok farklı olan Rusya olsun..
St. Petersburg'a o buzlu, karlı sokakları ve caddeleriyle, bize gülümseyen insanlarıyla, tarihsel dokusunu korumasıyla aşık oldum. "Siyah Gündüzler"ini gördüm ve bayıldım... Bir de "Beyaz Geceleri"ni görmek en büyük arzum. Sizlere de tavsiyem...
Gelelim gezilecek diğer yerlere, bence şehrin merkezini yürüyerek bir gezin. Her köşesi görülmeye değer binalarla dolu. Buradaki insanlar bana Moskova'dakinden daha sıcak geldiler. Tamamen turistlere alışık olmalarından kaynaklı sanıyorum. Yollarda Çarlık Rusyası dönemine ait kıyafetleriyle de turistlerle fotoğraf çektirmek için bekleyen animatörler var. Ama ben Deli Petro'nun kucağına oturarak bir fotoğraf çektirmeyi tercih ettim ki zamanında bu şehir onun da adıyla anılırmış Petrograd diye. Petro deli de ben değil miyim? Petersburg Kalesinde bale, Neva Nehri üzerinde de buz pateni yaptım hazır gelmişken. Kale sadece şehri değil batıya açılan kapıyı korumak için yapılmış bu yüzden de çok büyük ve görkemli.
Gece hayatına gelince, biz yeni yıla Petersburg'da girdik ... Hayatımın en eğlendiğim yılbaşı gecelerinden biriydi. Şovlar, hizmet edenler dışarıdaki - 26 derece soğukluğu unutturuyorlardı. Sadece yeni yıl için olmadığına eminim. Daha önce de söylediğim gibi Petersburg'daki Ruslar daha farklılar o buz gibi havasına rağmen sıcacıklar. Hangi bara, kafeye, restorana veya mağazaya girseniz yüzlerinde bir gülümsemeyle sizi karşılıyorlar. Hatta Devlet Sanat Müzesini ararken ısrarla kapısını çaldığım binada kapıyı nihayet açan askerle aramızda aynen şu diyalog geçti. Ben kendisine müzeyi gezmek istediğimi söyledim o da bana çat pat İngilizcesi ile "Amerika'daki Beyaz Saray'ı biliyor musun?" dedi, evet cevabımı alınca da "İşte burası da Petersburg'un Beyaz Sarayı" demez mi? Meğer Putin'in yeni yılını kutlamak için ısrar etmişim... Ama pardon o zaman Medvedev dönemiydi. Çok iyi hatırlıyorum çünkü gece saat tam 00:00'ı gösterdiğinde eğlendiğimiz barın plazma ekranlarında Moskova'daki geri sayım tamamlandığında ekranda Medvedev'i gördük. Yaklaşık 10 dakika süren bir "Ulusa Sesleniş" konuşması yaparak yeni yılı siyasi ortamı da değerlendirerek kutladı. Bardaki tüm Ruslar çıt çıkarmadan Başkanlarını dinlediler ve sonunda da alkışlayarak hem onu hem de yeni yılı kutladılar. Gözlerime inanamamıştım. Bizdeki yöneticileri böyle dinler miyiz acaba diye kendi kendime sormadan edemedim.
Petersburg mutfağı da Moskova'dan çok farklı değil. Aynı zincir restoranlar burada da var. O yüzden yemek konusunda hiç zorluk çekmedik. Sadece oteldeki kahvaltı bizim kahvaltı anlayışımızdan epeyce uzaktı. Ama onu da cafelerde kahvaltı yaparak çözüme kavuşturduk. Yılbaşı döneminde Petersburg da Moskova gibi ışıl ışıl süslenmiş durumda, devasa çam ağaçları, masalsı süslemeler tüm şehri kaplamış durumda. Yılbaşının tüm ruhu Rusya sokaklarında kalbinize işliyor. İşte bu yüzden sadece avm süslemeleriyle girilen yeni yıllar bana anlamsız geliyor, gerçekten yeni bir yıla girdiğinizi hissetmek ve yeni umutlar beslemek istiyorsanız bence yılbaşı için yurt dışı turu ayarlayın ve tercihen rotanız Avrupa'dan çok farklı olan Rusya olsun..
St. Petersburg'a o buzlu, karlı sokakları ve caddeleriyle, bize gülümseyen insanlarıyla, tarihsel dokusunu korumasıyla aşık oldum. "Siyah Gündüzler"ini gördüm ve bayıldım... Bir de "Beyaz Geceleri"ni görmek en büyük arzum. Sizlere de tavsiyem...
Elif hanım, bu güzel yazınız için size teşekkür ederim. Moskova'yı görmüş olsam da St.Petersburg'u henüz görmedim. İnşallah görmek nasip olur. Size güzel haftalar dilerim...
YanıtlaSilben teşekkür ederim Deniz Bey.. St.Petersburgu da tatil rotanıza almalısınız yazı ve kışı ayrı güzel...
Sil