Bond... James Bond...

Ve gelmiş geçmiş en hoş Bond olduğunu her yeni filmde tescilleyen Daniel Craig'e 3 yıllık hasretimiz sona erdi... James Bond Spectre ile geri geldi... Hem de ne geliş... Yine çok hoş, yine çok heyecanlı, yine çok seksi, yine çok zengin, yine aksiyon dolu...





Daniel Craig, benim için gelmiş geçmiş en iyi James Bond unvanını bu filmle bir kez daha perçinledi. Bırakacak, yerine yeni James Bond aranıyor haberlerine inat, yine muhteşem oynamış... Yerine birini bulmaları, onu bana James Bond diye yutturmaya çalışmaları nafile çaba olacak, yapımcılar bilsinler isterdim. Tam bir İngiliz Daniel Craig, Bond gibi... Ve biraz pislik, biraz centilmen, biraz çakal halleriyle de %100 Bond'un ta kendisi. Bir ajanda olması gereken tüm o sportmen yapısıyla harika fiziği, soğuk halleri, ifadesiz duruşu onu benim için gelmiş geçmiş en iyi Bond yapan özellikleri. 

Daha önce Skyfall ile ilgili yazımda klasik bir James Bond hikayesinin değişmeyen unsurlarını Umberto Eco 'nun ünlü Ian Flemming'in Anlatım Yapıları makalesinden  yapmış olduğum alıntıyla sizlerle paylaşmıştım. Şunu söylemeliyim ana hatlarıyla kurgu aynı elbette ama sonuna doğru acaba dedirten bir yan var ama onu ancak gelecek filmde anlamamız mümkün olacak... 

Filmle ilgili malum spoiler vermeyeceğim. O nedenle izlemeyenler Elif neden anlatıyorsun deyip endişelenmesin...  Sadece size şunu söylemeliyim James Bond'un  "Big Brother"a karşı verdiği ve neyin içinde olduğunu tam kendisinin bile anlayamadığı savaşı sadece biz düz vatandaşlar değil, politikacılar da izlemeli...Ama elbette öncelikle izlemedilerse Casino Royale, Quantum of Solace, Skyfall'ı bi izlemeliler ki kim/ne, nasıl, neden, nerede gibi soruların cevabını bir zincir halinde cevaplayabilsinler.



Daniel Craig'in bu dörtlemeden sona James Bond'luğa vedası hiç istemeyeceğim birşey olsa da gerçekten de bu dört filmin birbiri ile muhteşem bağlantıları olduğunu ve Spectre'nin dörtlemeye hoş bir nokta koyduğunu söylemem gerek...

Spectre bizi Mexico City'deki hareketli sahnelerle karşılıyor... Sonra Ajanımız Londra'ya dönüyor ve ona Roma yolları gözüküyor. Bond Roma'ya gidince tabii benim için de harika birşey oluyor Massa-Carrara'dan sonra James Bond'un İstanbul dışındaki şehirlerinden birini daha görmüş oluyorum. Ki tüm yerler bir yana Massa-Carrara bir yana. Normalde kim giderki oraya. Benim ise tamamen tesadüf eseri gördüğüm bu mermerin şehri Quantum of Solace'in açılış sahnelerinin ev sahibiydi. Bu güzel seyahatin hikayesi için Mermerin Kalbine Yolculuk yazımı okuyabilirsiniz :)


Evet Roma'da bizi Bond kızı olarak Monica Belucci karşılıyor. Bu kadın bildiğiniz şarap gibi. Giderek güzelleşiyor, giderek seksileşiyor, giderek harikalaşıyor. Bir kadın olarak ona hayranlığım sonsuz. Hele filmde göründüğü son sahneye dikkat çekmek isterim... İç çamaşırları içinde o ne şuh o ne seksi o ne muhteşemdi o öyle... (şimdi heyecanla o sahneyi bekleyeceğinize kalıbımı basarım :D)




Tabii salonda bazılarından ki başta yanımdaki sevgili arkadaşım Onur'dan bu yaşta Bond kızı mı olur eleştirileri gelse de olmuştu diyorum hem de harikulade olmuştu da çok kısa kalmıştı...

James Bond'un sonraki durakları Avusturya ve Fas'dı... Karlı Avusturya dağlarından, sıcak Fas'a heyecan hep dorukta... Kimi anlar biraz biraz yavaşlasa da tam ama niye böyle sakinleşti şimdi bu dediğiniz bir anda geri dönüyorsunuz aksiyona. Ve filmin genç Bond kızı Lea Seydoux da Avustırya'da çıkıyor karşımıza... Sarışın, hoş bir genç kadın olsa da bana biraz tombik geldi Lea... Öte yandan memnun da oldum buna... Hiç değilse bundan sonraki film için umut vaat ediyorum, Bond kızı olmak adına :)))

Gelelim filmin kötü adamına Christoph Waltz gayet iyi bir kötü adam tipi, bir miktar abartılı oyunculuğu olsa da işte bu dedirtiyor çoğu zaman insana... tam bir kötü... Andrew Scott ise tam bi ezikspor, hani vardır ya işyerlerinde hiçbir halttan anlamayan ama anlamadığını da anlamayan, herşeyin en iyisini bildiklerini sana ama zerre birşeyden haberi olmayan, boş egolarını şişirtenler sayesinde dünyayı kendileri yarattı zanneden... Hah işte tam da o Scott "C" olarak. Ve sevgili M, Ralph Fiennes... İçim acıdı nerede İngiliz Hasta'daki hali nerede yaşlanmış hali... Bond'un 3. kızı ise Naomie Harris harikaydı diyebilirim.



Tabii şimdi size bir uyarım var ... Helikopter sahnesinde yok g gücüyle o halde olur mu insan ölür... Yok  Bond'u elden kaçırmamak mümkünken tedbiri neden alınmamış hiç mantıksızmış... Gibi eleştirilerle Thriller mantığının içine etmeyin tartışmalarına girmek istemiyorsanız yanınızda mühendislerle gitmeyin filme :)) Kaçma- kovalamaca sahneleri her zamanki gibi doyurucu... Bond'un haşatını çıkarmadığı ulaşım aracı yoktu demek mümkün... Yani; tam 2 saat 30 dakika kendinizi salonun koltuklarında beyaz perdeye kilitlenmiş halde bulacaksınız... Hatta filmi kesintisiz verselerdi diye de hayıflanacaksınız... Kısacası eğer Spectre'yi kaçırırsanız çok pişman olacaksınız...

Yorumlar

  1. Üç hatunu götürüyor namussuz en çok ona yandım :p
    güzel filmdi, bende çok beğendim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) valla götürdü namussuz... ben de en çok o hatunları kıskandım...
      gelecek filmde beni de oynatsa ya monica'dan gencim :)

      Sil
  2. :) ha haaa çok keyifli yazmışsın ve sevdiğin de nasıl belli :) bence de craig çok iyi evet. ben de sanırım en iyi o diyorum. 24 filmi de izledim ve bu craig dörtlemesi çok iyi sahiden de. bondun hayatı da var geçmişi ve dört film bağlı sahiden de ve de bond romanlarına da uygun. yani gerçek bondu izliyoruz. ben de çok sevdi. iki film daha oynasın yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim deep:))
      ne iki oniki filmde daha oynasın ama çok mu yaşlanır :)

      Sil
  3. Çok güzel yazmışsınız...

    YanıtlaSil
  4. Ben de Monica Bellucci'yi iki kere resmettim...Selamlar...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)