Gaudi'nin renkli şehri : Barselona Rehberi... 3.gün

Tam 5 ay ara vermişim yazmaya... Hiç bu kadar uzak kalmamıştım galiba sevgili blogumdan... Yaz nasıl geldi geçti... Günler sonbahara nasıl döndü anlamadım... Ama işte yine yeni yeniden buradayım... Dilerim beni unutmamışsınızdır :(




5 ay önce kaldığım yerden devam edeyim o halde... Yoksa Barcelona yolcularına sadece 2 günlük programı verip sonraki günler için başlarının çaresine baksınlar demiş gibi olacağım, ki hiç tarzım değildir malum....

Barcelona'daki üçüncü günümüzde şehrin kuzeyine doğru yürüdük böylece Gaudi'nin şehre damgasını vurmuş eserleriyle de tanış olmayı başardık... Üçüncü günümüz Barcelona'nın ünlü mimari eserlerine ayrılmıştı...

Barcelona'nın bu bölgesinde dikkat çekici binalar öne çıkıyordu. Domanech i Montaner'in eseri Casa Lleo Morera yolumuzun üzerindeki ilk binaydı. Casa Ammatler ikinci (Puig i Cadafalch'ın eseri) ve Casa Batlio da (ki Gaudi'nin eseri idi kendisi) yolumuzun üzerindeki üçüncü yapıttı.  Binalara yapıt demek de biizm ülkede yaşayınca insana bir garip geliyor... Hemşehrim Of'lu müteahhitlerin birbirinden ucube apartmanlarına aşina olunca, adlarını içlerinde oturan ailelerden alan bu üç ev, mimari açıdan birbirlerine zıtlıklar taşımalarıyla bile adeta birer şaheserdiler.




Ama tam bir mimari eser ve özgünlük görmek istiyorsanız cadde boyu yürümeye devam etmelisiniz. Passeig de Gracia Caddesi üzerindeki bu üç evden sonra La Pedrera'ya ulaşacaksınız. Kapısındaki sırayı beklemeye değer...  Mila ailesi için yapılan bu Gaudi şaheseri aynı zamanda İspanyolca Taş Ocağı anlamına gelen La Pedrera olarak adlandırılmış. Özellikle çatısındaki taştan yapılma figürleri, rüzgardan aşınmış gibi ön cephesine verilmiş form görülmeye değer... Ailenin yaşantısından kesitler de içeren müzeyi de gezmenizi tavsiye ederim... 







Bu yürüyüşün bir sonraki durağı Palau Baro de Quadras oldu... Aslında kıyıda köşede kalmış bir bina. Ama Dost Yayınevinin harita rehberinde bu binanın girişini de ziyaret etmemiz tavsiye ediliyordu. Biz de her tavsiyeyi dinlemek istiyorduk. Lakin bu bina artık özel kullanıma aitmiş. Girişteki görevliden rica ederek muhteşem avlusunu görme şansımız oldu...




Artık hedefimiz Parc Güell idi. Ama yolumuzun üzerinde yer alan ve altı kulesinden dolayı Oklu Ev diye anılan Casa Terrades'i de görmeden geçmedik. Bu  Neo-Gotik tarzdaki eser yine Puig i Cadafalch'a aitti. Barcelona'da diğerlerinden çok farklı gözüken bu ev rengiyle benim aklımı çeldi...

Adeta masal şatolarına benziyor ve Barselona'ya sanki başka bir yerlerden gelmiş gibi uzaktan ve yabancı bakıyordu...




Ne yazık ki hava kapalıydı ve biz Parc Güell'e ulaştığımızda yağmur başlamıştı. O ünlü kertenkeleyi görebilmek için yaklaşık iki saat yağmur altında bilet satışının yeniden açılmasını beklememiz gerekiyordu ve benim de midem bulanmaya, karnım ağrımaya hatta üşümeye başlamıştım. Aman tanrım hasta oluyordum. Tatilimizin son gününe gelirken hasta olamazdım... O yüzdenmozaik semenderin hediyelik eşyacıda satılanını gördük deyip, parkın geri kalan kısmını gezmeye başladık. Ne çiçekler, ne ağaçlar, ne bitkiler... Cennetten bir köşe adeta... Ne zaman yurtdışında bir park görsem hep üzülürüm bizde böylesi parklar olmadığı için... Yine üzüntüler bastı beni... Çıktık gerisin geri...


Ve Barselona'da üçüncü günümüz benim için bir yurtdışı klasiği ile sona erdi Hard Rock Cafe'de... Otelimize yürüme 10 dakika mesafede olan Hard Rock Cafe'de doya doya hamburgerimi yerken biryandan diğer yandan ünlü sanatçılara ait kıyafetleri ve gitarları izledim... Ve elbette kendime bir t-shirt almayı da ihmal etmedim...



devam edecek...







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)