Sen doğmadan önce kalbime hüzün çöktü...

Çok çok uzun bir zaman olmuştu beni böylesine derinden etkileyen bir film izlemeyeli... Sen Dünyaya Gelmeden kalbime öyle derin bir hüzün yerleştirdi ki yıllar önce içimde oluşan yaranın kabuğunu kaldırdı, kanattı... 

Genç bir kızdım Yugoslavya'da savaş başladığında, her gün haberlerdeydi yitip giden insanlar... O güne kadar sadece tarih  kitaplarında okuduğum savaşı her gün televizyonlarda izler olmuştuk. 3. Dünya Savaşı başlıyor denilmişti. Ne çok korkmuştum sevdiklerimi kaybetmekten, ne çok korkmuştum ölmekten... Ve ne çok üzülmüştüm benim gibi küçük insanların öldüklerini gördüğümde, film değildi, oyun değildi hepsi gerçekti. İnsanlar ölüyor, hayatlar bir bir kararıyordu, yaşayanların ruhlarında derin yaralar açılıyordu. Siyasetin kirli oyunları insanların hayatları üzerine oynanıyordu.
İşte Sen Dünyaya Gelmeden çok geride kalan bu acı hatıraları yeniden canlandırdı. O kadar gerçek bir film ki... Hayatı öyle doğru ve isabetli koyuyor ki önümüze. Onca dramın yaşandığı ortamda insanın insanca duygularının da tüm yoğunluğuyla yaşanmaya devam ettiğini öyle güzel anlatıyor ki. Ve bir de ayna tutuyor bize. 
Ey insanlar bakın diyor neler yaşandı burada, insanlığınızdan utanacağınız ne olaylar kaldı geride. Ne ruhlar zedelendi, ne hayatlar söndü gitti, giderken de geride kalanlarda ne kırgınlıklar, ne üzüntüler ve ne yaralar bırakarak gitti. 

Hani sen şimdi sıcacık sinema salonunda izliyorsun ya tüm bunları, bir zamanlar bizim de hayatımız işte öyle sıradandı. Sonra bir alev topu düştü ülkemizin ortasına yaktı hepimizi. Sevmeye devam ettik birbirimizi, tutkuyla aşık da olduk, ama yaralı ruhlarımızın sevgisi de yaralıydı, aşkları da. Ve bu yaraları yine yaralı bedenlerimizle sarmaya çalışıyorduk. Düşünsene yara, yara ile kapanır mı? Huzur ve mutluluk geri gelir mi, bir yanımız hep buruk kalmaz mı? O koltukta oturduğum süre boyunca film bunları fısıldadı kulağıma. Başımı eğdim, özür diledim insanlık adına... Ama ne benim özürüm kapatırdı o yaraları ne de engel olabilirim yeni dramlara. Ki dünyanın dört bir yanında hatta yanı başımızda yaşanıyor benzer trajediler.

Oysa ne kıymetli bir şey hayatta olmak ve onu huzurla yaşayabilmek aslında. Kalbimdeki derin hüzünle sinemadan eve döndüm, arabadan indim saat gece yarısını gösteriyordu, ıssız sokakta yalnızdım, kendi etrafımda şöyle bir dönüp baktım sessiz sokağa, karşımızdaki parka ve yanımızdaki tepeye... Her yer huzurlu bir sessizlikle kaplanmıştı, hiç endişe duymadan durabildim orada, korkusuzca, güvenle. Ne büyük bir mutluluk dedim kendime, burada öylece durabilmek. 
Oysa ne kadar kolay unutuluyor tüm yaşananlar ve bu unutkanlık belki de kapımızda bekleyen acı günlere duyarsız kalmamıza neden oluyor. O yüzden bence bu film mutlaka izlenmeli... Hem savaş ne demek görmek için hem de normalde çok da tanımadığım hayranı olduğumu söyleyemeyeceğim Saadet Işıl Aksoy'un performansını görmek için. Anlayamadığım adeta başrolde oynayan bir Türk sanatçıyı neden haber yapmadı gazeteler, tv'ler, yoksa bu filmin izlenilmesi mi istenmiyor diye düşünmedim değil.

Ve bir de eski Yugoslavya'da yaşananlar deyince yine bir gerçek hikayeyi izlemenizi tavsiye ederim. İki ünlü basketbolcu Drazen Petrovic ve Vlade Divac'ın aynı bayrak altında, omuz omuza yaptıkları mücadelelerde birbirlerine destek oluşları ve sonra bu köklü arkadaşlığın ülkelerinde yaşanan gerginliklerin hatta savaşın gölgesinde bir akşamda aslında hiç de kasıt içermeyen bir davranış sonucu nasıl zedelendiğinin hikayesini anlatan 30 for 30 Once Brothers- Bir zamanlar Kardeştiler Belgeseli de kalbinize dokunacak. 

Bir zamanlar kardeş kadar yakın bu iki dostun ayrı bayraklar altında ve birinin hayata veda etmesiyle küs ayrılışlarının dokunaklı hikayesi için trajik, garip kader mi dram mı ne desem bilemedim. Bir arkadaşım "Hayat" dedi haklıydı, kimi zaman acı, kimi zaman şekerli, kimi zaman buruk, kimi zaman ekşi anlarla ama hep kendine özgü tatlarla dolu hayat...

Ve benden bir şiirle finali yapalım,

Ağlayan Bosna
Kan revan içinde dünya
Kan revan içinde Bosna
Bebekler ağlıyor
Kiminin yok artık kolları
Yok artık bacakları
Kimbilir belki de göremeyecekler,
Ne analarını, ne babalarını, öldüler...
Belki de göremeyecek bazısı dünyayı...
Bir şarapnel parçasına
Esir ettiler gözlerini...
Sen Ey İnsanlık...
Kan ağlarken Bosna neredesin?
Sen Ey İnsanlık
Yıkılırken çocukların hayatı neredesin?
Sen Ey İnsanlık
Mahvettin kendi dünyanı...
7 Şubat 1994

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)