Kendi Yeni Adı Eski Şehir...

Uzun zamandır yazmak istiyordum bu güzel şehri... Tam da günü bugündür dedim. Orayı gidip görmeyenler görsünler, bilsinler istedim Eskişehir'in yenilenirken güzelleştiğini...





Ankara'da doğmuş, büyümüş, okumuş yani tüm ömrünü bu şehirde yaşamış biri olarak ne yazık ki "bu güzel şehirde yaşamış biri olarak" diyemiyorum artık... Çünkü bizim şehrimiz, ülkemizin ise başşehri Ankara yenilenirken, dönüşürken çirkinleşiyor... Şehrin anıları, hafızası bir bir siliniyor. Oysa bundan 2 yıl önce hızlı trenle bize sadece 1,5 saat uzaklıktaki Eskişehir'i gördüğümde "İşte" demiştim "Bir şehir dönüşürken güzelleşedebiliyormuş"...
Ankara'dan bir haftasonu kaçamağı yapayım derseniz ilk önereceğim adres Eskişehir'dir sizin için. Hızlı trenle rahat rahat gidersiniz 1,5 saatte. Ama yok illa arabayla gideceğim diye ısrarınız varsa da aman dikkat, Temelli, Polatlı, Sivrihisar radar noktalarınız. Hatta ortalama hız ölçer de var, hareketli radar da. Zaten öyle güzel bir şehre gidiyorsunuz ki hiç acele etmeyin yolun tadını çıkarın...


Benim için Eskişehir deyince akla ilk gelen çiğbörektir. Oraya gidip de Papağan'da bir çiğbörek yemezsem kendimi Eskişehir'e gitmiş saymam hiç. Benim için Eskişehir eskiden Bursa'ya giderken mola verip, çiğ börekleri hapır hupur götürdüğüm bir duraktı. Ama o küçük hafta sonu kaçamağından sonra Ankara'dan bunaldıkça kaçılabilecek bir yer oldu.

Az bir şey mi Ankara'ya en yakın sahil orada... Hayır yanlışlıkla söylediğim bir şey değil bu. Şehrin ortasından geçen Porsuk çayı ıslah edilmiş ve Kentpark'ın içine kocaman bir plaj kurulmuş. Hani hep "Ankara'ya denizi getireceğim" vaatleri yapan bir sürü Zihni Sinir Proceyle seçilerek akla ziyan icraatlar yaparak şehrin ortasından otoban geçiren ve alt geçitleri de umumi helaya benzer fayanslarla döşeyen zihniyete inat Eskişehir'e deniz getirmişler. Biz Mart ayında gittiğimiz için yüzüp, güneşlenemedik, sonra da bir daha fırsatım olmadı bu güzel plaja gitmeye ama havalar düzeldiğinde kaçacağım, iyi ki aklıma geldi...

Şehrin bir diğer "ilk"i ise Çağdaş Cam Sanatları Müzesi... Rengarenk cam eserler gözlerinizi kamaştıracak, hele figürleri aklınızı başınızdan alacak. Hangi birinin fotoğrafını çekeceğim diye oradan oraya koştum durdum. Renkler beni başka dünyalara götürürken sukaplumbağasından, balıklara, böceklerden, örümceklere, kıyma makinesine ve hayaller alemine, öyle çeşitli figürler var ki... Ayrı ayrı görmeye değerler. Camdan neler yapılabileceğine inanamazsınız.

Peki ya Eskişehir'in madeni lületaşı? Hiç olmaz olur mu çarşıda pazarda bir sürü ürününü satın alabileceğiniz Lületaşı için de dünyanın ilk müzesi Eskişehir'de kurulmuş. Ücretsiz olarak girilen müzede lületaşı işlemelerinin şaheserlerini göreceksiniz. O yüzden bence önce müzeyi gezip sonra hediyelik alışverişi yapılmalı. Yoksa inanın aklınız kalır gördüğünüz işlemelerde. Sultanların büstlerinin minyatürleri, masallardan sahneler, mitolojik kahramanlar hepsi lüle taşındaki o ince işlemelerde hayat bulmuş.

Günü birlik gezimizde öncelikli görülmesi gereken duraklara ziyaretlerimizi yaparken, hiç kuşkusuz şehrin temiz ve güzel merkezini de gezdik. Tramvay hattıyla merkezi gezerken, bir de Paris'in ünlü "Bateaux Mouches"larıyla Porsuk üstünde de bir tur attık. Böylece şehri bir de ortasından geçen bu çaydan izledik. Akşamına kalamadık belki Eskişehir'in ama şöyle kısa bir tur ile gece hayatının da canlı olduğuna kanaat getirdim. Çok güzel kafeler, eğlenceli barlar gördük.

Bu güzel şehrin genç, dinamik ve tertemiz olmasında hiç kuşkusuz yerel yönetiminin etkisi olduğu kadar, halkının da modern düşüncelerinin katkısı büyük. Sanıyorum bir üniversite şehri olması ile şehir sakinlerinin anlayışlı, çağdaş bakış açısı birleşince sokakları temiz, çehresi modern, sanat kokan, capcanlı yaşayan bir büyükşehir oluvermiş kendi yeni adı Eski şehir... 


Yorumlar

  1. çoook severim.
    öğrenci olmak lazımmış bu şehirde.
    porsuk civarı kafeleri biliyorum pek severim.
    çi börek de yedim.
    papağan bilmiyorum ama.
    camı da bilmiyordum.
    bi de çok soğuk ya.
    bana hep eski anadolu şehri gibi gelir.
    :)
    evet gezmek için, bi de ankaradan gitmek için birebir doğru. bi de çok tatar var derler.
    :)

    YanıtlaSil
  2. O kadar çok anım varki o şehirde.. Hem iyi hem kötü.. Afyon'da öğrenciyken çok sık giderdik Eskişehir'e. Bir arkadaşım orda okuyordu, bekar evi desen tam şenlik. Her fırsatta giderdik. Pino diye bir cafeleri var, orda Pino special yediğin zaman nerdeyse gün boyu acıkmıyorsun. Tabakta yok yok. Bir de Meyhaneci diye bir eğlence mekanı vardı, süper bir orkestra ile harika müzikler dinleyip eğleniyorduk. Ankara'da görmediğim kıyafetleri orda görürdüm. Üniversitede birinci sınıftan sonra Eskişehir'e yatay geçiş yapmak istemiştim. Yaz okuluna kalıp notlarımı da yükseltmiştim. Okul transkripimi vermeyince babam gelmişti. Dekanla konuşmuş yatay geçiş yapacağımı söyleyip transkripimi vermelerine ikna etmişti. Bizim okulun kantininde belgelerimin çıkmasını beklerken babam benimle bir konuşma yapmış ve o an Eskişehir'e gitmekten vazgeçmiştim. Kendi okulumda kalmıştım. Aksam otobüse binip yazlığa giderken otobüs Eskişehir'de mola verdiğinde tuvalete gidip hüngür hüngür ağlamıştım. Sonra da babama belli etmemek için gözlerimi silip otobüse binmiştim. Yıllar geçmiş olmasına rağmen her Eskişehir'de mola verdiğimde tuvalette o ağlamalarımı belki de pişmanlığımı hatırlarım..

    YanıtlaSil
  3. nasılsııın bayraaaam.
    :)

    nesliceee.
    baban ne demişti kii.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. iyiyimmmmmm deeeeeppppp :))
      nesli gerçekten sır gibi demişsin...merak uyandırıyor:))

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)