Talih, dünyanın kraliçesi...
Bu sözler benim değil... Aslında çok tanıdık bir klasik müzik şaheserinin ilk sözleri bunlar... Bavyeralı Şarkılar nam-ı değer Carmina Burana'nın ilk sözleri... Aslında Türkçe sözlerini okuduğunuzda "aman bu ne manasız laflar" diyeceğiniz pek çok bölümden oluşan eseri CSO'da dinledik geçen hafta. Cd'den, internetten, tv'den pek çok defa dinleyerek hayranı olduğum bu eseri bir kez de canlı dinlemek paha biçilemezdi...
Uzun zamandır çeşitli konserlerine gidiyoruz CSO'nun ama ilk kez salonu ve sahneyi bu kadar dolu gördüm. Hani sahne dolu olacak elbette. Çünkü Carl Orff eserde her müzik aletine yer verdiği gibi şarkılar da hem koro hem de solistler tarafından söyleniyor. Ama yaklaşık 1 saat 15 dakika süren eseri, koltuklar dolmuştu da ayakta izledi müziksever Ankara halkı... Uzun zamandır ilk kez böyle bir izleyici izdihamı gördüm ve yine ilk kez böyle coşku dolu alkışlar duydum. Dakikalarca süren alkışla o en ünlü Talih, Dünyanın Kraliçesi bölümünü bir kez daha dinledik... Mutlaka dinleyin diye tavsiye edeceğim ama sezonda 2. bir dinleti daha görünmüyor artık yeni sezona...
Öyle muhteşem bir eser ki beni içine aldı sardı sarmaladı... Aklım taaa uzaklara giderken kalbim kemanın tellerinde, piyanonun tuşlarında, müziğin ritminde, seslerin tınısında dans etti....
Benim için en gurur duyduğum an ise şef Antonio Pirolli yönetimindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli korosu üyeleri arasında Arı Kolejinden arkadaşım İpek Seren Başeğmez'in adını okuduğum andı. Onunla görüşemedik orada zira öyle kalabalıktı ki ve ne yazık ki biz de o kadar arka sıradaydık ki arkadaşıma ulaşmam mümkün olmadı. Ama taa uzaktan onu gördüm ve mutluluk duydum. Tüm sanatçıları ayrı onu ayrı alkışladım. Güzeller güzelidir o...
Soprano Görkem Ezgi Yıldırım ve Kontra tenor Damian Ganclarski genç yetenekler, Bariton Eralp Kıyıcı ise Carmina Burana denilince akla gelen ilk isim... Doğrusunu söylemek gerekirse seslerini dinlediğimde "Allahım" dedim "benden aldığın sesi onlara vermişsin, bendeki ses kargada bile yok, bunlardaki ses kanaryaları, bülbülleri geçer".
Konser sonrası salonun boşalmasını beklerken kuzenimle Mutlu&huzurlu |
Konserlerin cuma günü olması benim için çok yorucu oluyor, hani belki diyeceksiniz ki "ya kızım sen mi çalıyorsun, söylüyorsun". Yok tabii ki ama zaten konser kısmı dinlendiren bölüm... Konsere gelmek mesele. İşten çıkıp yaklaşık 20 km mesafedeki evime geliyorum. Minik oğlumun mamasını verip, gezdirip tuvaletini yaptırdıktan sonra alelacele bir yemek yedikten sonra tekrar o 20 km'yi geri geliyorum. Ama müzik benim için öyle bir büyü ki, tüm bu yorgunluğumu alıp götürüyor. Kendimi ayrı alemlere seyahat etmiş gibi hissediyorum ve tüm haftanın yorgunluğu, yaşanan iyi-kötü her şey çok gerilerde kalıyor. O yüzden konser bittiğinde yüzümde hep mutlu bir yorgunluk ifadesi oluyor. Bir yandan da nasıl dehalar bu besteleri yapmışlar diye beynimde sorular koşuşturup duruyor. Gerçekten de nasıl beyinleri var ki ben dinlerken notaları yakalayamazken onlar onca aletin ve hatta insanların seslerini planlayabiliyor ve bu muhteşem eserleri meydana getirebiliyorlar. İşte Yetenek Sizsiniz aslında onlar... Bu eserleri besteleyenler ve yorumlayanlar. Günümüzün pop kültürü içinde yoğrulmuş, saçma sapan yarışmalara saçma sapan şovlarıyla çıkıp da saatlerce bir şey üretmeden milleti oyalayanlar değil...
o zaman son yazıma bak bi kere bana neeeee.
YanıtlaSil:)
gördümmm :)) çok ama çok teşekkür... oraya da yazıyorum hemen hislerimi...
Sil