Minik kalp... içime ağlıyorum...
Gözlerine baktım onun... Bana bakmıyordu... Göz göze gelemedik ama huzurluydu, her şey sıradan ve normaldi onun için... Hayatında aksi giden bir şey yoktu, canını sıkan, ne istese elde etmişti bir şekilde... Olağandı yine bu sabah işte... Gözlerine baktım onun... Acaba yanlış görüyor olabilir miydim ben de onun duygularını? Çünkü bana bakmayan gözleri görmüyordu içime akıttığım gözyaşlarını, sorsan ona göre belki benim için de olağandı bu sabah...
Oysa çok uzun zamandır hiçbir anı olağan değildi minik kalbin... Etrafına gülücükler saçarken, kanıyordu içi... Öyle alışmıştı ki vücudundaki yaralara, acımıyordu ama hep kanıyordu öyle yavaştan yavaştan. Soruyordu kendi kendine, pamuklara sarıp sarmaladığı bir kalbi kendi kırar mı hiç insan, bir gülüşü için ömrünü verdiğinin gözyaşlarını sel gibi akıtır mı, koruyorum dediği bir kalbi uçuruma iter mi hiç, kırar mı yıkar mı?
Nasıl bir güçtür o sana ait olmayan bir kalbin tüm hayatının sorumluluğunu yüklenmek ve nasıl bir cesarettir, mutluluğun veya üzüntünün kumarını oynamak, sana ait olmayan bir kalbin nasıl çarpması gerektiğine karar vermek nasıl bir iktidardır?
ama tam çözemedim kimin kalbi buuu.
YanıtlaSil:)
minik bir kızın...
Silminik bir erkeğin...
sevgiyle çarpan herkesin...
senin...
benim...
:)