Benim küçük ortağım...

Şu hayatta neye sahipsem, benimle aynı paya sahiptir üstlerinde... O bu dünyada ilk nefesini aldığı andan itibaren benim küçük ortağım oldu birden. İyi ki doğdu... İyi ki var... Onsuz bir hayat gerçekten olurdu çok bayat... 

Minik bir bebek geldi dünyaya bundan tam 33 yıl önce... Anneannemin dediğine göre bir tavuk kadar küçük ve zayıftı... Ona dokunmaya korkardınız... Ama ne yazık ki dokunulmaya çok korkulan bu küçük bebeğin minik topuklarına iğneler batırmak zorunda kalmıştı doktorlar sarılık olmasın diye. Annesi kıyamıyordu onun canının yanmasına. Ama işte çaresiz dayanıyordu minik kızının ağlamasına.

Bense uzaktan izliyordum onu, prenseslik tahtıma miniminaccık olmasına rağmen gelip ortak oluvermişti işte. Annem onunla daha fazla vakit geçiriyor, herkes onu benden korumaya çalışıyordu. Anlam veremiyordum duygularıma, seviyordum galiba ama adını koyamadığım bir hisle bir yandan da canı yansın ağlasın istiyordum. Galiba o yüzden onu öperken birden ısırıyor, kucağıma almak istiyor sonra elimden bırakıyordum. Galiba kollarım güçsüzdü onu taşımak için. Sonra zaman geçti, o minik kız benim en iyi arkadaşım oldu. Yaramazlıklarımın ortağı... Minik ama akıllı bir bıdık. Akşamları Adile Naşit "Haydi kuzucuklar uykuya" dediğinde kuzu kuzu yattığımız yataklarımızda zıplama oyununu keşfeden afacan kardeşim benim... Koridorda yürüyen babamın gölgesini anlayıp cup diye yatağına yatan ama saftaroz benim hep havada yakalandığım o eğlenceli oyunun muciti. Patates kızartmamı yedi diye kafasına çatal sapladığım, yemekte lafımı dinlemedi diye tabağı yüzüne yapıştırdığım, şiddetimin mağduru...

A4 kağıttan sigara saran ama boş sigarası tutuşup da "Elif buralar yanık kokuyor" diyerek bana döndüğünde kaşları, kirpiklerinin yandığını anladığımız ve o anı hala kahkahalarla andığımız biricik Efserim benim. Bugün canımın taa içi kardeşimin doğumgünü.  

Komiklikleriyle hayatıma renk katan, hazır cevap, bembeyaz kalpli bebeğim benim. Gözündeki yaşa kıyamadığım, saçının telini sakındığım kardeşim.
Yıllarca aynı odayı paylaştığımız, odalarımız ayrılsa da birbirimizden kurtulsak diye gün saydığımız, ama yeni evimize taşındığımızda ayrı odalarımızdan kaçıp yine beraber yatıp sohbetler ederek uykuya dalmayı en büyük eğlence kabul ettiğimiz küçük buruncuğumdur o benim.

Evlendiği zaman arkasında kocaman bir boş oda ve beni iki çılgın ihtiyarla yalnız bıraktığında, onun mutluluğundan mutluluk duyduğum, banyodaki eksilen havlunun ardından biraz buruk ama yanı başımızda ve çok sevdiği adamla yaşadığı için de huzurlu olduğum fındık faresi.

Ve bu sene hayatımızın en müthiş deneyimini paylaştığımız, onu anne beni teyze yapan o muhteşem anın baş kahramanı.
Canım Efserim... Yıllar yıllar evvel seninle önce annemi-babamı, sonra oyuncaklarımı, daha sonra büyüdükçe hayatı üzüntülü, mutlu, heyecanlı, buruk, neşeli anlarıyla ama hep omuz omuza paylaştık seninle... Nice yıllar var daha önümüzde dilerim bir sürü güzelliği paylaşacağımız ve en önemlisi minik meleğimiz Ecemizi her türlü üzüntüden koruyup kollayacağımız ve dünyanın tüm güzelliklerini onun önüne sereceğimiz. 

İyi ki doğdun canım findiğummmmmm...

Yorumlar

  1. ne tatlııı.
    buruncuk, fındık faresi fındık.
    ne hoş.
    ne güzel.
    ece de maşallah.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sevgiyi anlatan ne çok kelimeler, ne çok tanımlamalar var değil mi taktığımız isimlerle...
      teşekkür ederim ececik ise ponçiriktir, pinçiriktir, tatli pitikodur, kukkurikkooodur mesela :))

      Sil
  2. ihihihi.
    :))))
    ısır benim için pinçir onu.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ısırmam mııııı... pinçirmem miiiiii... :)))

      Sil
  3. Güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık ...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)