Bir küçük cadı...


Kardeşlik dünyanın en özel bağı... Aynı anneden ve babadan dünyaya geldiğinizde doğal olarak kurulan bu bağı bazen de ayrı anne ayrı babadan dünyaya gelmiş olsanız bile yaşamınızdaki yerleriyle, hayatınızda özel kabul ettiğiniz dostlarınızla kurarsınız ve buna sahip olabilmek öyle çok da rastlanır şanslardan değildir...

Sene 1982, günlerden yine 8 Aralık... Orada olmadığım için tam bilemiyorum ama o kadar eminim ki çok güçlü bir sesle dünyaya merhaba dediğine o gün doğan o minik bebeğin, hayata yumuk yumuk beyaz elleriyle el sallayarak hatta belki de baş parmağını havaya kaldırıp "görürsün hayat bak sana neler edeceğim" diyerek ilk nefesini aldığına..

Sene 2012 tam 30 yaşına geldi şimdi o miniminnacık pamuk şekeri, kıvır kıvır saçlı kız. Benim dostum, kuzenim, kızkardeşim... Hala bembeyaz olan teni gibi tertemiz çocuk kalbi, onu kızdırdığımızda alnında şişen "Of damarı", ki o damar hepimizde var, kimi zaman minik , neşeli bir kuş gibi şakıyan sesi, kimi zaman ki özellikle Sümeyye'ye yaptığı ani çıkışlarda ilk nefesindeki ağlaması kadar kuvvetli ve yüksek bağırması ile o bizim küçük cadımız. Büyük cadı kim mi?

Sorulacak soru mu bu hangi konuda birinciliği kaptırmışım ki ben...
Föne Nebiye Saral… Başıma gelen iyi-kötü, güzel-çirkin, üzen-sevindiren ne olduysa bir baktım ki hep yanıbaşımda... Bir telefonumla kapımda, uzakta olduğumuzda bile hep yakınımda. Çok şanslıyım ki benim kuzenlerim, kardeşlerim gibi... 
Aşk acısı çektiğimde, tüm hüznümü paylaşan, yanımda duran, sessizce bana destek olan, ağladığım omuz, aşık olduğumda, mutluluğumu artıran, yanımda duran, neşeyle bana destek olan, birlikte güldüğüm, eğlendiğim dost ve her daim tuttuğum el...
Bazen düşünüyorum da bu ilişkiyi bu kadar özel kılan ne diye.. Yapmacıksız, içten, kıskançlıktan uzak oluşumuz geliyor cevap olarak sorduğum sorulara. Çünkü gerçekten de marifet birbirimizin ihtiyacına olan anlayışımızda yatıyor galiba. Üzülenin sessizliğe ihtiyacı olduğunu hissettiğimizde sessizce destek olurken ona, konuşarak kafa dağıtmak ise ihtiyaç bıcır bıcır konuşan, hiç susmayan ağustos böceklerine dönüşüveririz. Mutluluklarımızı neşe ile paylaşarak arttırır, kötülüklere beraber karşı dururuz. Ama özgür de bırakırız özlerimizi. Yargılamaz, aşağılamaz, yadırgamaz ve uzaklaşmayız. Herkes olduğu gibi kabul edilmiştir ve kendisi olduğu için sevilmiştir. Bazen bakıyorum da bize binlerce kez şükrederken tanrıya, binlerce kez de dua ediyorum nazarları uzak tutsun bizden diye...
Bugün minik cadının doğumgünü... Elbette ki büyük cadının sadece ona söylemek istedikleri de olacaktır buradan...
Fönem benim güzeller güzeli kardeşim... Öyle klasik o gülen yüzün hiç solmasın, hep mutlu ol, sağlık, neşe, sevgi, başarı hep sana eşlik etsin dememi beklemiyorsun herhalde... Tabii ki bunları da dilerim de. Ama en önemli dileğim canım sen nasıl mutlu oluyorsan onları sana getirmesidir hayatın, o minik Of damarının az şiştiği bir ömür dilerim mesela, hatta bize "sana göstericem ben" diyerekten salladığın baş parmağının daha az havalanmasını dilerim ki böylece seni kızdıran, canını sıkan anlar az olsun hayatında... Hele o şimdi bunları okurken kimi zaman buğulanan, kimi zaman gülen o güzel gözlerinin tıpkı şu anda belertiyor olduğun gibi daha az belermelerini dilerim ki benim seni çıldırtmam azalsın... Ama kızım huyum böyle benim, uslu duramam ki öyle... İlla uğraşıcam senle ne yani doğum günün diye ben ben olmayayım mı yani... Böyle bir doya doya kızdırmayayım mı seni? Hiç olur mu öyle kutlama...Nasıl çıkarırız tadını 30. yaşının? Bu arada farkettin mi 20'ler bitti..Hoşgeldin 30'lar kulübüne... 

Şaka bir yana gerçekten de hayat Föneyi bize verdiği için hayata şükranlarım sonsuz. Olmadığı bir dünyayı düşünmek dahi istemiyorum. O hayatı da kendisi gibi güzelleştiren, mutlu kılan insanlardan biri. İçine kötülüğün yerleşmediği, saf ve masum bir dünyadan gelen periler gibi. Bembeyaz... Temiz... Dostluğu gerçek dostluk, arkadaşlığı gerçek arkadaşlık ve kardeşliği gerçek kardeşlik olan, çağımızda ender bulunan insanlardan biri.
Benim için şu en yukarıdaki fotoğrafta ortada yanıbaşımda duran elinde çakmak tutan o minikcik hala... Ne zaman baksam o tatlı yüzüne ben hala o bebeği görürüm. Onun tombik bacaklarıyla paytak paytak yürüdüğü eski günlere dönerim. Ve kıyamam hiç gözündeki yaşına, saçındaki teline. Hep mutlu olsun, hiç üzülmesin isterim. 

Güzeller güzeli "Küçük Cadı"mın hikayesinin 30.yılı bugün... nice 30 yıllar boyunca dolu dolu yaşanacak bu hikaye… 


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)