Var mısın? Yok musun?

Aşk cesaret ister... Var mısın, yok musun oyunu gibidir biraz... Cesursan aşkı yaşamaya "Varım" dersin ve işte o zaman sonuna kadar yaşamalısın bu cesareti... Yolda ilerlerken aniden geri dönmek gibidir varım dediğin bir aşkta yok olmak... O yüzden aşk cesaret işidir... Gidemeyeceksen sonuna kadar o yolun hiç sapmaman gereken bir yöndür... Rotayı da çizdiysen o yöne doğru o zaman sonuna kadar görmelisin her kilometresini...


Yıllardır en sevdiğim filmlerden biridir Jeux d'enfants... Yani Türkçesi "Cesaretin Var mı Aşka?"... Marion Cottilard'ı Marion Cottilard yapan, Guillaume Canet'yi gönlümün nadide köşelerinden birine yerleştiren, Fransız Kültür yollarını aşındırmama ve bu muhteşem dili öğrenmeme sebep olan filmdir... Her yıl en az bir kez izlediğim iki küçük çocukken başladıkları cesaret oyununu, yıllarca aşklarından kaçarak, hatta aşkı başka kollarda arayarak oynamaya devam ediyorlar ama sonunda hayattaki en zor cesareti gösteriyorlar herkesi geride bırakarak birlikte bir betona gömülmek gibi...

İşte aşk galiba böyle bir şey... Betona gömülüp geride tüm kuralları, tüm tabuları ve belki de tüm insanları bırakmak kadar yürekli bir seçim aşk... Kimi zaman yasak, kimi zaman değil ama hep romantik ve hep cesaret isteyen bir yol... Doğrusu eğer o yolun başındaysanız çok iyi bir seçim yapmayı gerektiren de bir yol neden mi? Çünkü yolda ilk adımlarınızı attığınızda büyüsüne kapılacaksınız öyle güzel bir histir ki bir aşkın elini tutmak, gözüne bakmak ve tenine dokunmak... Ama o heyecana kapılmakla geride bırakacaklarınız arasında vazgeçişlerin yaşanacağı ince bir çizgi vardır. İşte o çizginin tam üzerindeyken vermeniz gereken karar hangi tarafa geçeceğinizdir... Kimi geride yalnızlığı bırakırken, kimi kırık bir kalp bırakacaktır ardında... İşte o kalbi kırmak, o güne kadar ait olduğunuz sahildeki alışkanlıklarınızdan vazgeçerek, denize açılmak arasında gider gelirsiniz. Ve öyle bir risktir ki garantici olup kıyıda kalmakla yitirecekleriniz, yarışır denize açılıp da göreceğiniz maceralarla...  

Ama bir de sahildeki bir dursuncular vardır... Deniz nasılsa dalgalı ben biraz eğleneyim geleyim diyenler... Ki en pis aşıklardır onlar... Tıpkı barın kapısında bir arkadaşa bakıp da çıkacaktım diyenler gibidirler... öyle bir uğrar, kalbinize girer ve sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkar giderler, siz öyle niye gelip niye gittiğini anlamamış şaşkın bodyguardlar gibi bakarken.

Benim tek sözüm var bu durumda... Eğer kıyıda bırakacağınız bir başka kalpse o vakit bence hiç uğramayın sahil yollarına, öyle bir bakıp çıkacaktım da demeyin sakın çünkü açılacağınız denizi de küstürmek var bu macerada... Ki denizin gözyaşları boğar insanı kıyıda da... Yani ne geride kalacak olana, ne denizdekine ne de size faydası olur maceranın... Adam akıllı açılacak kadar denizlere cesur değilseniz eğer bırakın, deniz kendi  kendisine yeter... Çünkü onu en cesur kaptanlar hak eder...

Bir de unutmadan bu filmi mutlaka izleyin bugüne kadar izlemediyseniz eğer...

Yorumlar

  1. zor konu yine ya.
    bi de bi dursuncular çoğaldı tabii günümüzde, kısa aşklar zamanı ya sanki. bu filme ölürüm ben. bi de bikaç yıl önce ben de ankarada fransız kültüre devam ettim. hem de 4-5 yıl.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. zor konu evet...ama hayatı biz zorlaştırıyoruz...
      ben yalan aşklar çağı diyorum bu çağa... ünlülerin hayatıyla yalanlaşan aşklar var bence artık... daha bu sabah baktım da 1 ay önce nişanlısından ayrılan biri büyük aşkını nihayet instagrama koymuş... 1 ayda ne büyük aşkı nasıl bi nişandı o izleri 1 ayda silindi... benim ayrılıklarımın etkisi bende en az 1 sene sürer ya...
      ben boşuna demiyorum sana yakın hissediyorum diye demek aynı yolları yürümüş...aynı sınıflarda nefes almışız :))

      Sil
  2. Sevgili insanciklarim bu filim benim için çok sey ifade ediyor hatirliyorum fransizca dersinde bakmistim ve erkek arkadasimda uzak bir yerde oturuyordu çok asiktik birbirimize ve hmn onu aramistim film bitince. Oysa aradigima çok sevinmisti ertesi gün yanima geldi çok güzel zaman geçirdik.....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)