Yer sallandı... Hayatlar sarsıldı...

Sene 1999... Günlerden pazartesi tarih 16 Ağustos... Televizyonu izlerken dalıyorum uykuya... Gecenin ilerleyen bir saatinde sebebini bilmeden uyanıyorum, bir şey beni uyandırıyor adeta... Her yer karanlık... Camdan gözükmesi gereken Anıtkabir bile yok yerinde... Gidemez ya yerinden hiç sönmeyen ışıkları onun da sönmüş bu gece. Şaşkınım... Susamışım sanırım ondan uyanmışım... Mutfağa doğru gidiyorum. Suyu içip geri dönüyorum ki o da ne dışarıdan önce bir uğultu geliyor ve sallanmaya başlıyor ayağımın altında yer... Kıpırdıyamıyorum...

Anneannem Trabzon'da, memlekette... Kardeşim Samsun'da büyük teyzemizin yazlığında kuzenlerimizle... Dayım İstanbul'da, işleri var... İkitelli Organize Sanayi Bölgesini inşaa etmekle meşgul... Annem, Babam, Teyzem ve ben Ankara'dayız. Annemle babam yeni evimizin dekorasyon işlerine dalmış durumdalar, teyzem çalışıyor... Ben ise Avrupa Yüzme Şampiyonası İstanbul'da yapılmış, yayınları bitirip  İstanbul'dan yeni dönmüşüm... Teyzem evde yalnız kalmasın diye onunlayım, zaten aslında kapı komşusuyuz Kurtuluş'taki evimizde. Onun odasında iki tek kişilik yatak var ve bir de televizyon. Güle oyna tv izliyoruz, sohbet ediyoruz. Sonra ikimiz de uyuya kalıyoruz. Teyzemin odasını çok severdim çünkü yattığım yerden Anıtkabir gözükürdü ve ben kendimi hep güvende hissederdim, orada Atatürk'üm karşımda yatıyor diye. Ama garip bir şey oluyor sebepsiz uyanıyorum, rüyamda minik bir köpek mi çekiştiriyordu bir apartmana girmeyeyim diye bacağımdan... Susadığımı hissedip kalkıyorum ki etraf zifiri karanlık, camdan dışarı bakıyorum... Atam'ın evi de karanlık oysa hiç söndürmezdi ışıklarını... Şaşırıyorum... Susamıştım di mi... En iyisi gidiyim su içeyim diyorum. Suyu kana kana içip geri dönüyorum ki o da ne dışardan garip bir uğultu geliyor... Toprak hışırdıyor, uğulduyor ve yer sallanmaya başlıyor... O kadar uzun sallanıyor ki ben adım atamıyorum. Hiç böyle bir şey yaşamadım daha önce ne yapacağımız bilemiyorum. Olduğum yerde kalakalıyorum zaten adım atamam çünkü başım inanılmaz dönüyor sanki bir anda içim boşalıyor... Allahım neler oluyor.
Nihayet ayağımın altından başlayıp, tüm bedenimi saran o sarsıntı durduğunda yürüyebiliyorum ve teyzemin yanına gidiyorum. Hala uyuyor... Ben dünya yıkılıyor sanırken o uyuyor. Bunu nasıl yapabiliyor. "Teyze... Teyze... Teyze..." Nihayet uyanıyor, "deprem oldu, çok kötü sallandık...", "Uyu" diyor bana "Sabah sorarız bakalım başkaları da hissetmiş mi?"... Napıyım, yatıyorum ben de ama sesler gelmeye başlıyor dışarıdan. Endişeli, tedirgin insan sesleri ve nedense arabalardan radyo sesi gibi sesler geliyor. Dışarıda gecenin o saatine hiç de uymayan bir gürültü hakim. Teyzeme sesleniyorum, dışarıda çok ses var diyorum ama bana düğün dağılıyordur gibi garip yorumlar yapıyor "Off teyze off" sanki düğün salonu mu var, otel mi var etrafta nereden gelir aklına düğün ve nasılsa artık ikna oluyor benim endişelerime de birlikte balkona çıkıyoruz. Gayri ihtiyari gökyüzüne çeviriyoruz bakışlarımızı. Aman tanrım yıldızlar dünyamıza gelmiş... Elimi uzatsam tutacağım kadar yakın ve kocamanlar. Bu ne güzel bir manzara böyle... Ama radyolardan gelen garip sesler var... Sanki İstanbul mu diyor... Deprem mi diyor... Anlamıyorum... Elektrikler niye kesik bu kadar zamandır... 
Annem, babam... Onlardan niye ses çıkmadı. Neredeler yarabbi... Hemen koşuyorum kapıyı açıp bizim evin kapısını çalıyorum bir yandan "Anne- Baba" diye seslenerek... O seslenişlerim bir süre sonra çığlığa dönüyor yavaşça kapıya vurduğum elim ise yumruklaşıyor... Ne kadar geçiyor bilmiyorum bana ömür gibi gelen bir süre sonra babam nihayet açıyor kapıyı ve gayet sinirli "Ne var niye gürültü yapıyorsun gece gece" diye bana bağırıyor. "Deprem oldu baba...Dünya yıkılıyor dışarıda size birşey oldu sandım diyorum" ama beni anlaması biraz vakit alıyor. Allahım nasıl ya annem, babam, teyzem nasıl oluyor da milletin kıyamet gibi hissettiği depremi hissetmeden mışıl mışıl uyuyabiliyorlar. Bizim tüm apartman bile aşağıya inmiş. Ben acaba başlarındaki gardırop üstlerine mi düştü endişeleri içinde bir yandan ağlayıp bir yandan kapıyı yumruklarken onlar ise içeride uyuyorlar. 
Nihayet hepsi uyanıyor ama onları aşağıya inmeye ikna etmek zor. Telefona koşuyoruz nedense o saatte kimi arayacağız bilmiyorum ama zaten telefonlarımız da çalışmıyor. Cep telefonlarımızda da sinyal yok. Off neler oluyor. Anneannem, Efser ve Dayım bizi merak edecekler. Bizden haber alamıyorlar, biz de kimseden haber alamıyoruz. Bu ne yoksa kıyamet mi koptu gerçekten. Aradan saatler geçti ve gün aydınlandı... Ama elektrikler hala kesikti, telefon da hala kesikti. öylece beklemek ne garipti... Derken telefonun sesi duyuldu, birbirimize baktık sanki ilk kez duyduğumuz bir sesti de ne olduğunu anlamamış gibiydik. İlk ben atıldım ve hep beraber telefonun başına toplandık. Çok derinden anneannemin sesini duydum. "Elif... Yavrummmmm. Yaşıyorsunuz... Allahım... bana dediler ki deprem oldu büyük Ankara İstanbul birbirine kavuştu yıkıldı ortalık. dedim sadece Efserle ben kaldık. Çocuklarımın hepsi öldü. Bir torunumla kaldım geride." Anneannemi ne zor sakinleştırdik ne zor... Ama bize depremle ilgili ilk bilgiyi de o verdi böylece. Yanlış da olsa. "hay allahım" dedik o yaştaki bir kadını bu şekilde korkutmanın ne alemi vardı üstelik şeker hastası... Aradan saatler geçtiğinde ve nihayet elektrik geldiğinde artık deprem hakkındaki tüm haberleri biliyorduk. Ve ne yazık ki evimizde bize beklemek için zor gelen o dakikalar ve saatlerde insanlar enkaz altında bekliyormuş... Neyse ki dayıma da bir şey olmamış...
O enkazlardan birinin altında en yakın arkadaşım 6 saat hayata tutundu küçücük bir delikten nefes alarak ama anneannesini kaybetti... Annemlerin bir ahbaplarını bulmaya çalıştık ama bilinmeyen numaralardan öğrendik ki adresleri tamamen suların altında kalan yeri gösteriyor... Alt komşumuz ise tam 36 saat direndi ve nihayet canlı çıktığında artık kardeşi hayatta değildi. Eşiyle yattığı yatakta ilk kez yer değiştirmişler ve onun üzerine düşmüş gardırop. Belki de bunu duyduğumdan bu yanadır bana yerimi pek değiştirtemez kimse. Uçakta hangi numarada check-in'im yapıldıysa o koltukta otururum, otobüste de. Zaten en ufacık bir değişiklik yapmak zorunda kalsam o zaman endişelenirim. Yani kaderse bile ölüm hangi koltukta olmam gerekiyorsa orada bulsun beni. Böyle bir hikayenin zavallısı olarak anlatmasınlar beni. Bana ne olacaksa olduğum yerde olsun...

Aradan 14 yıl geçti... Depremin çok uzağından ama her saniyesini yaşadığım o gecenin kabusu hala üzerimde... Çok uzun süre ışıkları kapatarak uyuyamadım, çok uzun süre en ufacık bir sarsıntıyla kalbim ağzıma kadar çıktı hala da çıkıyor... Metro, Ankaray gibi şeylere binemiyorum, asansöre bindiğimde de bir an evvel çıkayım diye dualar ediyorum. Arabayla bir tünele girer ve orada trafik sıkışırsa vay halime. Korkularım geri geliyor hemen. Depremin kalbinde o geceyi yaşayan ve hayatta kalanların ruhlarındaki sarsıntıyı düşenemiyorum bile. Hayatlarını kaybedenler ise sadece rahmet dileyebiliyoruz... İşin en acısı aradan geçen yılların hiçbir şeyi değiştirmemiş olması. Keşke diyorum keşke ruhlarımızı sarsan o gece akıllarımızı da sarsıp başımıza getirseydi...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Bir küçük cadı...