Eylül ayının ortasına geldik bile... Sonbahar o serin yüzünü göstermeye başladı, önümüz kış... Bir kış çocuğu olmamam rağmen kıştan, kardan, soğuktan hiç hazzetmem daha doğrusu hazzetmem sanırdım. Meğer benim kışla değil, kışı eziyetli yaşamaktan şikayetim varmış, hoşlanmadığım ise Ankara'nın sıfır altyapısı yüzünden karlı, buzlu, çamurlu yollarda işkenceye varan okula, işe ulaşım daha doğrusu ulaşamama maceralarıymış, nedense evimiz dışında bir türlü ısıtılamayan binalarda kalın kalın, üstüste giyinmekmiş beni bunaltan.. Bunu Moskova'yı ve St.Petersburg'u üstelik de karın, kışın en yoğun yaşandığı Aralık ve Ocak aylarında ziyaretimle anlamış bulunuyorum. Gerçekten de buzlar ülkesine dönüyor Aralık ve Ocak'ta Rusya.. Ama masalsı, rüya gibi binalarının, heykellerin, yılbaşı süslemelerinin soğuktan donacağım galiba dediğiniz anda bile büyüsüne kapılıveriyorsunuz.