Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

50.yılında Pirelli Takviminden Büyük Sürpriz....

Resim
İşte 2013'e de veda ediyoruz... 2014'ün sevinci ve heyecanı yavaş yavaş sarmaya başladı herkesi, her yeri... Ben yeni yılın gelişini müjdeleyen iki şeyi heyecanla beklerim, biri her yıl ünlü fotoğrafçıların objektifinde hayat bulan Pirelli takvimi, diğeri muhteşem meleklerin şovuyla Victoria's Secret Şovu. En az erkekler kadar merakla beklerim bu iki olayı da. "Haydi bakalım yeni yılı güzelliklerle karşılayalım" derler bize. Ve işte Pirelli takviminin 50.yılında, yılın ilk sürpriziyle şaşıralım.

Elimizin Emeği, Gözümüzün Nurları için...

Resim
Bebekler hayata gelirken, onları bekleyenlere büyük bir heyecan verirler... Annelerinin karnında büyürlerken, dışarıda tahminler devam eder. Kız mı olacak, erkek mi? Kime benzeyecek? İşte bu sene biz de öyle bir heyecan yaşadık ki çifte heyecan... Sevgili arkadaşlarım Evren ve Kerem'in ikizlerini bekleyerek geçti aylar...Ve tabii kalabalık bir teyze grubunda hiç bitmedi hazırlıklar. İşte size bu hazırlıklardan detaylar ve tabii hediyeler için fikirler...

Mis kokulu sabunlar...

Resim
Yeni yıl yaklaşıyor... Sevdiklerimize hediyeler almanın, onların yüzünü gülümsetmenin zamanı yaklaşıyor. Şu hayatta en sevdiğim şeyler hediye almak ve hediye vermek... Hatta şunu söylemem mümkün hediye almaktan çok hediye vermekten mutluluk duyuyorum. Hele de üzerinde emek harcanmış hediyeler beni en mutlu edenler... İşte size bir hediye fikri... Mis kokulu sabunlar...

Veni... Vidi... Vici... Ben buraya bir daha gelirim ki... Yerim, içerim, gezerim ki Vol.3

Resim
Veeeee ... Roma şehir merkezinin en önemli cazibe mekanına geldi sıra... Aşk Çeşmesi... Orijinal adıyla Fontana di Trevi... ile biraz ilerisinde yer alan İspanyol Merdivenleri... Piazza di Spagna.... İşte Roma'ya aşık olduğum yerler... Roma'ya aşık olmak yetmedi itiraf ediyorum Roma'ya bir de aşık olarak gelmek istiyorum...

Veni... Vidi... Vici... Ben buraya bir daha gelirim ki... Vol.2

Resim
Roma'da bir günü geride bırakırken Kolezyum ve Vatikan'ı gördük bile... Sıra şehrin en ünlü galerisinde... Biz burayı gezemedik gittiğimizde kapalıydı o yüzden Villa Borghese için mutlaka ama mutlaka rezervasyon yaptırın. Yoksa bizim gibi yemyeşil geniş bahçelerde golf arabalarıyla yapacağınız eğlenceli turla teselli bulabilirsiniz.

Veni vidi vici... ben buraya bir daha gelirim ki... yenmem ama yerim ben :)) vol.1

Resim
Tarihi seviyorsanız, yemek-içmek en büyük keyiflerinizden biriyse, alışverişten zevk alıyorsanız, güzellik, zarafet ve sanata ilgi duyuyorsanız...  Ne duruyorsunuz hemen bir Roma tatili planlasanıza... Bu şehir sizin için biçilmiş kaftan... Her köşesinde mutluluktan havalara uçabilirsiniz...

Ağzımızda sakızın tadı...

Resim
Çok uzun bir ara vermişim bloguma... Oysa ben ne çok severim yazmayı... Geride kalan 3 ayı aşkın zamanda öyle yorgunluklar yaşamışım ki hayatla ilgili elim varmamış yazmaya ama işte bu bir yeniden "merhaba"... Ve söz verdiğim bir tatla başlıyorum yeniden yazmaya...

Mucize tarifler...

Resim
Çağımızın en büyük problemi obezite... Ama beslenme söz konusu olunca daha da önemli problemi obez olsun olmasın herkesin diyette olması. Yani şundan 50 yıl önce dünyaya gelsek ideal olan ölçülerimiz şu an için tombik kategorisinde, korkarım 50 yıl sonrasının ölçüsünde o zamanın obezleriyiz... 

Yer sallandı... Hayatlar sarsıldı...

Resim
Sene 1999... Günlerden pazartesi tarih 16 Ağustos... Televizyonu izlerken dalıyorum uykuya... Gecenin ilerleyen bir saatinde sebebini bilmeden uyanıyorum, bir şey beni uyandırıyor adeta... Her yer karanlık... Camdan gözükmesi gereken Anıtkabir bile yok yerinde... Gidemez ya yerinden hiç sönmeyen ışıkları onun da sönmüş bu gece. Şaşkınım... Susamışım sanırım ondan uyanmışım... Mutfağa doğru gidiyorum. Suyu içip geri dönüyorum ki o da ne dışarıdan önce bir uğultu geliyor ve sallanmaya başlıyor ayağımın altında yer... Kıpırdıyamıyorum...

İmza: Teyzen...

Resim
Benim minik Ecem Balım'ım... Bugün sözlerim sana... Aslında 1. doğum gününde herkesin duygularını yazdığı minik defterde benim de satırlarım olacak ama yıllar da geçse neler hissettiğimi okuyabilmen için bir kez de yazmak istedim burada... Bu da benim günlüğüm ne de olsa...

Minik Prenses, küçük Kraliçe Ece 1 yaşına girdi bile...

Resim
Bundan yaklaşık 1 yıl 1,5 ay önce minik bir prenses hayattaki ilk nefesini içine çekerken ve ilk kez ağlarken -ki dilerim sondur- orada bu muhteşem anlara tanıklık ediyordum. O benim miniminnacık yeğenim Ecem Balım... Dünyaya geldiği an dedim ki ona "Miniğim şu hayatta ne varsa senin önüne sereceğim ve seni koruyup kollayacağım. Sen minik "Kraliçe"sin ben de senin "şövalye"n olacağım sonsuza kadar"... 

Var mısın? Yok musun?

Resim
Aşk cesaret ister... Var mısın, yok musun oyunu gibidir biraz... Cesursan aşkı yaşamaya "Varım" dersin ve işte o zaman sonuna kadar yaşamalısın bu cesareti... Yolda ilerlerken aniden geri dönmek gibidir varım dediğin bir aşkta yok olmak... O yüzden aşk cesaret işidir... Gidemeyeceksen sonuna kadar o yolun hiç sapmaman gereken bir yöndür... Rotayı da çizdiysen o yöne doğru o zaman sonuna kadar görmelisin her kilometresini...

Her ayrılık bir "Veda"yı hak eder...

Resim
Arkasından bakmak bile bir lütuftur bazen giden, terk eden sevgilinin... Çünkü her ayrılık bir vedayı hak eder... Sen bittiğinin farkında bile değilken bir şeylerin yola düşmüş sevgili hiç gitmez senden... Görmemişsindir gidişini... İnanmaz kalpler vedalasız ayrılıklara... O yüzden her ayrılığa bir veda gerekir... Kalplerimiz için... Ruhlarımız için... 

Oscarcanla geride kalan 3 yıl...

Resim
Bundan tam 3 yıl önceydi... Ankara'dan İstanbul'a yaptığım en heyecanlı yolculuğum, uçağın pistten tekerleklerini ayırdığı anda kalbimin güm güm etmesiyle başladı ve 3 yıldır her anı dolu dolu devam ediyor... Dilerim bu yolculuk çok uzun sürer, doğanın izin verdiği kadar uzun... Ve dilerim doğa bize bu yolculukta çok bonkör davranır... Zamanımızı sonuna kadar kullanmamıza izin verir...

İmza:Kızın... & İmza: Karın...

Resim
Bir kadının hayatındaki en önemli erkekler hiç şüphesiz ilk aşkı babası ve son aşkı kocasıdır... İşte bu iki kitap ile tanıdığımız-tanımadığımız sayıları neredeyse 200'ü aşkın kadının hayatlarının baş rolündeki erkeklere yazdıkları mektuplarda buluşmuş tüm duyguları, sevgileri, aşkları, kimi zaman nefretleri, mutlulukları, sevinçleri, neşeleri kimi zaman hüzünleri, şefkatleri, minnettarlıkları ve kimi zaman da kızgınlıkları... 

Dünyanın en lezzetli kahvaltısı için menemen yeter...

Resim
Dün Ankara'da dışarıda yapılacak kahvaltı için en lezzetli alternatiflerden birini, Sevgi Cafe'yi paylaşmıştım sizlerle... Bugün ise "Yok ben evde oturacağım ama ne yapsam?" diyenlere sözüm... Bence kahvaltının en özel ve de en güzeli menemenli yapılanıdır. Hele bir de taze ekmek ve patates kızartması varsa off değmeyin keyfine o kahvaltının...

Ankara'da haftasonu... Vol.2

Resim
Ben kahvaltının brunch olanlarından pek hazzetmem... Açık büfeye konmuş, normal bir kahvaltıda rastlamayacağınız bir çok tat-lezzet çeşit çeşit biraraya getirilince hoş ve bereketli gelse de sadece gözlerimizin doyumuna hitap eder bence... Ve ne yazık ki varlığın içinde yokluk yaşayarak onca çeşidin arasından aç kalkarım masadan... O yüzden ben "köy kahvaltısı" ya da "serpme kahvaltı" denilen kahvaltı türünü daha bir sever ve doyurucu bulurum... Gözüm de midem de doyar ve hele de dostlarımla, ailemle yapılmış bir kahvaltı keyfime keyif katar.

Bugün bayram... Neşe doluyor mu insan?

Resim
Her şey gibi bayramlar da insan çocukken daha güzel galiba... O yüzden her büyüyen insan "ah nerede o eski bayramlar?" diye soruyor, bugünlere sitem ederek... Oysa bugün ellerinde çantaları, kapı kapı gezen şeker ve harçlık toplayan çocukların cevabı eminim "bayramlar çok güzel şimdi de" olacaktır bu sitemkar soruya hayret ederek...

Dondurmaya en lezzetli alternatif... Sütlü irmikli puding...

Resim
Yaz ayları geldiğinde en büyük tutkudur dondurma yemek. Gerçi ben dondurmayı yaz-kış her mevsim sevenlerdenim. Mado'nun fıstıklı dondurmasının üzerine de hiçbir dondurmayı tanımam... Amma ve lakin dondurmadan daha çok sevdiğim bir lezzet varsa işte o da kendi ellerimle yaptığım sütlü irmikli pudingtir. Keyifle yapar, afiyetle yerim... 

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 10)

Resim
İnsanların "kendilerine uzak olanın beklenmedik yakınlığını" buldukları Diana'nın hikayesiyle okuyucular "kendi yaşamlarındaki tatminsizliklerin ve mutsuzlukların bir prenses tarafından da yaşanmasında aç gözlülükle kendilerini tatmin ettiler."

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 9)

Resim
Diana, arkasında pek çok soru işareti bırakarak hayata veda etti. Yaşamı boyunca pek çok insanın gelir elde etmesini sağlayan bu güzel kadın, adeta tüm dünya toplumlarınca hızla tüketildi. Ne giydiği, nerede gezdiği, ne yaptığı, kiminle görüştüğü, kocasıyla ilişkisi, çocuklarıyla ilişkisi, sevgilileri, duyguları, hastalıkları hepsi ilginin odağındaydı... Ve objektifler nereye gitse hep ona çevriliyordu çünkü hayranı olan kitle onun her anına aç yaşıyordu ve işte bir tünelde o objektifler onu sevenlerinden ayırıyordu... Peki kısa adıyla Di'nin ardından neler yaşanıyordu?

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 8)

Resim
Diana, annesi ile babasının ayrılmasını zorluklarla atlatmış, hayatın dört dörtlük olmadığını daha o küçük yaşında öğrenmiş genç bir kadın olduğunda da geleceğin kralının eşi olurken kendisi olma savaşını zorluklardan geçerken kazanmış, kraliyete, tabulara, klişelere kafa tutmuş asi ama güzel, yardımsever ve sevilen bir kadın olmuştu. Onun hayata gözlerini yumduğu gün aslında bu çalkantılı peri masalı da sona ermişti ve geride bıraktığı Kraliyet Ailesi artık onun gelinleri olduğu aileden çok farklıydı. Diana 36 yıllık yaşamının nihayetinde gelenekleri ile ünlü İngilizleri bile dize getirecek kadar güçlüydü...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 7)

Resim
Kraliçelik tahtının tek sahibi olacakken o kalplerdeki tahtlara kurulmuş, nihayet sevgisiz kocasının kollarından aşka doğru yol almış mutlu ve yardımsever bir genç kadın olan Diana'nın hayatının bu güzel günleri beklenmedik bir anda ve hem de bu yeni yolun henüz başındayken Paris sokaklarında sona erdi. Kazanın ardından pek çok şey söylendi yazıldı... Ama hiçbirisi onu sevip kalplerinde yer verenlerdeki Diana sevgisini değiştirmedi aksine sonsuza kadar orada Kalplerin Kraliçesi olarak yaşamasını sağladı...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 6)

Resim
Dünyada fotoğrafı en çok çekilen kadın, haberleri en çok yapılan kadın olan Diana için 1997 yazı çok hareketli geçti. Yardım etkinlikleri, sosyal olaylar için farkındalık yaratma çalışmaları ve hepsinden öte yeni erkek arkadaşı ve dedikodular... Ve bu kısa ama koşarcasına yaşanmış hızlı bir hayata son veren kaza... 

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 5)

Resim
Diana, saraya veda etmiş, Prensinden ayrılmış, boşanmış, sarayın kurallarını ardında bırakmış özgür bir kadın olarak hayatına devam ederken, aşkı aramaya başlamıştı. Yıllarca sevgisiz bir evliliği sürdüren bu güzel kadının etrafında pek çok playboy dolanmaya başlamış, onun kalbi kime konacak diye merakla beklenir olmuştu... Mahzun Prenses kimin kalbinin kraliçesi olacaktı? 

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 4)

Resim
Herkes için Peri Masalı olarak başlayan, zamanla sıradanlaşan, hatta kimi anlar onun için kabusa dönüşen rüyadan uyanan Prenses, her şeyi geride bırakarak ve tahttaki tüm haklarından vazgeçerek Ladyliğe geri dönmeyi seçti... Böylece genç bir kadın kendi ayaklarının üzerinde, özgürce koşmaya başlıyordu...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 3)

Resim
İçindeki bir sürü çalkantısına rağmen herkesin Peri Masalı olarak izlediği bu hikayenin beklenen minik kahramanı 1982 yılında dünyaya geldi... Böylece Prenses artık müstakbel Kralın annesi olmuştu... Hayatının merkezine artık bu minik kalbi alıyordu sonrasında bir küçük prensi daha oluyordu ve dünya onun için bebekleri etrafında dönmeye başlıyordu... ...Balayından itibaren bu evlilik basının en popüler malzemesi olmayı sürdürdü. Bu ilgi sadece İngiliz basınından değil, dünya basınından da geliyordu. Diana'nın hamileliği ise yine bu doğrultuda tüm dünyada manşetlere taşınıyor ve bebeğin cinsiyeti tartışılıyordu. 

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 2)

Resim
Ailesinin küçük prensesi olarak başladığı hayatında Ladylikten Prensesliğe ve oradan da "Kalplerin" kraliçeliğine yükselerek geçiren gencecik bir kadının trajik bir kazada ölümü tüm dünyayı yasa boğdu... Peki bu güzel ve hüzünlü kadın neler yaşadı? İşte basında yer alan haberlerinin değerlendirmesiyle Di'nin hikayesinin 2. bölümü...

Kalplerin Kraliçesi Babaanne oldu... (Bölüm 1)

Resim
Küçük bir kızken ki henüz üç yaşındayken hatırladığım çok bir anım yok geriye dönüp bakınca... Sadece bir tek günü hatırlarım nedense; onun evlendiği günü... Canlı yayında tüm dünya ile birlikte biz de ekran başında onun "Evet" dediği anları izlemiştik... Aradan tam 33 yıl geçmiş... Ama o hayata veda edeli ise 16 yıl... Şimdi ise babaanne oldu, biliyor mudur torununu, görüyor mudur o çok sevdiği çocuklarının mutlu günleri? 

Masal Şehir... Prag...Prague... Praha...

Resim
Hani bize anlatıldığında inandığımız çocukluk masalları vardır... Hani Walt Disney'in o masalları filmlerde canlandırdığı ve bizim de inandığımız hikayeler ... Kaleler... Saraylar... Şatolar... Krallar... Kraliçeler... Prensler... Prensesler... Şövalyeler... İşte onların başkenti Prag... Her yanı masal kokan şehir... Prensim nerede dedirten kaleler, şatolar, katedraller, yollar, köprüler...

Ev yapımı lezzet bombası...

Resim
Aslında bir yemek blogu değil blogum... Ama nedense son zamanlarda hep tarif paylaşıyorum... Biraz üstüste geldi ama buyurun bizim eve gelip kahvenin üzerine içtikleri ev yapımı likörün tadına hayran kalan tüm arkadaşlarımla aramızdaki tarifin sırrını sizlerle de paylaşmak istedim... Çünkü tam da şu anda mevsimi... Vişne likörü hazırlama zamanı...

Haftasonunun tadı...

Resim
Haftasonu ömrüm boyunca beklediğim sevgili gibi... Zorlu günler sonunda geliyor, gelişi ile gidişi bir oluyor... Ama tadı bir başka... Keyfi bir başka... Hep aynı hevesle ve heyecanla gelmesini bekliyorum... Haftasonunun benim için en özel tadı kendi ellerimle ve özenle hazırladığım salatalardır...

Ağzımızın tadı... Ruhumuzun hüznü...

Resim
1 ay olmuş bilgisayarın başına geçmeyeli... Daha doğrusu çok sevdiğim bloguma gelmeyeli... Hem işler hem seyahatler ve hem de ülkemizin karışan gündemi nedeniyle, hem öyle yorgun, hem bitkin, hem üzgün hem de bir o kadar hüzünlü ve kırgın, ve de kızgın hissediyordum... Neyse ki mutfak gibi bir rahatlama aracı var. Kendimi nihayet uzun bir aradan sonra elimde mikser, yumurta, un, şeker dörtlüsüyle uydurma kek denemesi ile biraz da olsa rahatlattım.. Kalbimizdeki derin hislerin bir devası olur umuduyla bu lezzetle yeniden merhaba demek istedim. 

Hepimiz birer Jack'iz...

Resim
Zor iştir oyuncu olmak... Kendinizden çıkıp yazarın yazdığı insanı hatta bazen hayvanı ve belki de bir eşyayı oynamanız gerekir... Oynamanız da yetmez üstelik, oynadığınız her kimse veya neyse o olduğunuza izleyeni ikna etmeniz gerekir... Kimi zaman güldürmeniz, kimi zaman ağlatmanız beklenir karşınızdaki seyirciyi ve hatta düşündürmeniz, hissettirmeniz. Zor iştir oyuncu olmak... Hasta da olsanız, ateşiniz de çıksa can gelmesi gerekir şovun devamı için, sesiniz kısılsa bile sahnede en tok haliyle tınısı ulaşmalıdır seyirciye, evde sevenleriniz beklerken sahnede seyirciyle buluşmalısınızdır... Zor iştir oyuncu olmak... Sizi sahnenizden ayırmak isteyenlerin olduğu bir dünyada...

Eskişehir'de bir dövülme macerası...

Resim
Dövme... Hayatınız boyunca size eşlik edecek bir iz, resim, yazı... Dövme... Bir kültür, tarih, sanat... Dövme... Seçimi zor... Yaptırması kolay... Sildirmesi zor... Eskişehir... Adı eski, kendi güzel şehir... Eskişehir... Adı eski kendi genç ve yeni şehir... İkisi bir araya nasıl mı gelir?

Sahnede 1000'ler...

Resim
30. Ankara Müzik Festivali'nin kapanışı harikulade ama bir o kadar zor bir eserle yapıldı. Mahler'in 1000'ler Senfonisiyle... Sahnede yaklaşık 500 sanatçı ve yaklaşık 3000 seyirci eşliğinde... Bir çok ünlü isim bizimle birlikte izledi bu sıradışı konseri... Gazeteciler... Politikacılar...

Mim'le geri dönüş...

Resim
Uzun zamandır öyle hızlı geçiyor ki günler yazmak istediğim çok şey birikti... Ve işte uzun bir aradan sonra Sevgili Deeptone 'un mim'iyle yeniden başlıyorum birikenleri yazmaya...  Deep beni Asi Ruh diye yine çok süper yazılara imza atan bir blogger'ın mim'inde mim'lemiş... Kişisel soruları içeren bu mimle bugüne kadar hep düşündüğüm ve hiç düşünmediğim bazı soruların yanıtlarını aradım kendimde.

Küçük Prens 70 yaşında...

Resim
Çocuklara yazılmış hikayelerin listesi yapıldığında Küçük Prens'in içinde yer almadığı bir listeyi düşünemiyorum... Oysa bence büyükler için yazılmış en güzel hikayedir. Fransız yazar ve Pilot Antoine de Saint-Exupéry büyüklere yazmıştır bu hikayeyi ve onlara demiştir ki siz büyüdükçe dünya heyecansız, anlamsız ve kirlenmiş bir yer oldu... Oysa içinizdeki Küçük Prens'le onu yeniden yaşanır hale getirebilirsiniz... İşte Saint-Exupéry'nin 1941 Ocak'ında yazmaya başladığı ve ilk kez Nisan 1943'de yayınlanan Küçük Prens'in bu ay 70. doğumgünü...

Don'dum Kişot...

Resim
Yıllarca hayalini kurduğum Rus Balesi izleme rüyam nihayet geçtiğimiz cuma günü gerçek oldu... Ama hep hayalini kurduğum kadar güzel bir rüya değildi ne yazık ki... Meğer The Imperial Russian Ballet topluluğu benim bildiğim St. Petersburg'un ünlü Mariinsky Balesi değilmiş... Sadece aynı isimle kurulmuş bir bale topluluğuymuş...  Bolşoy Balesinin baş dansçılarından Gediminas Taranda tarafından 1994 yılında kurulmuş... Yine de mutluydum, uzun zamandır ilk kez bale izlemek beni eski bir dosta kavuşmuşum gibi mutlu kıldı...

Çok hem de çok cup bi kek...

Resim
Yiyecek ve içecek sektörü bence hiç bitmeyecek ve hep kazanacak bir sektör çünkü biz insanların yaşamak için en önemli ihtiyacı yemek ve içmek... Nasıl ki arabalar benzin olmadan gitmez bizim de yakıtımız yemek ve içmek... Boşuna dememiş atalarımız "aç ayı oynamaz"... Oynamayı bırakın ben aç oturamam bile...

Bizim gibi ama farklı ve özel...

Resim
Sadece 1 ay yeter mi dikkat çekmeye bilmiyorum, ama Nisan ayı ülkemizde otizme dikkat çekme ayı imiş... Ben de bundan sevgili blogger arkadaşım Deeptone 'un blogunda okuduğum yazı ile haberdar oldum. O da gönüllü otizm aktivisti  Müge Köklü Atik'in blogundan okumuş... Ne yazık ki ne tv'lerde ne de gazetelerde bu ay bu etkinlik ile ilgili pek bir şeye rastlayamadım. Galiba bizim gibi ama bizden farklı ve özel olan otizmlilerin farkına varmamız için daha pek çok aya ihtiyacımız var...

İçindeki çocukla dans eden kadın...

Resim
30. Ankara Müzik Festivali kapsamında geçtiğimiz cuma akşamı (12/04) Lara Fabian konserindeydik... Son dönemde dinlediğim en güzel sesti... Beni hiç bilmediğim diyarlara götürdü... Oturduğum yerde dans ettirdi, seyahat ettirdi, bir duygudan bir duyguya, bir yerden bir yere gezdirdi...

En güzel hediye... İşte doğduğun an...

Resim
Hayatta bazı anlar çok özeldir... Hele ilk'lere dair anlar ise özelin de özelidir. Geri getirilemez, yeniden yaşanamaz anlardır ilk'ler... İlk aşk, ilk sevgili, ilk öpücük, heyecanlı, mutlu, tutkulu pek çok anınız olabilir ama ilk kez kalbinizi çarptıran o an gibi olmayacaktır diğer anlar... Keşke her ilk an'ı anılarda yaşatmaktan öte, bir de fotoğrafla ölümsüzleştirmek mümkün olsa... 

Pizza'nın tava hali...

Resim
Hayata dair sözlerde yemekleri, onlardan aldığım tadı ve keyfi anlatmayı tercih ediyorum, yemek tarifi vermeyi ise bu konuda yazan bloggerlara bırakmanın en doğrusu olduğunu düşünüyorum İşte bu yüzden size tarifine Neslice Tarifler 'den ulaşabileceğiniz tavada pişen pizzanın bizdeki hikayesini anlatacağım...

Yunan Tanrılarının sihirli formülleri...

Resim
Yükselen burcumun Aslan olmasından mı, yoksa tüm çocukluğumun anılarını temizlik kokularının oluşturmasından mı, nedendir bilmem mis kokulara, parfümlere, banyoda keyife, banyo sonrası keyife, kremlerle masajlara, mis mis kokmaya pek bir meraklıyımdır... Güzel kokmak için çeşit çeşit parfümler, kremler, kolonyalar ve deodorantlara bir servet harcayabilirim... Pis, kötü, bakımsız kokmaktansa, mis gibi kokularım olsun milyar borcum olsun derim hep... Çünkü insanın kokusudur hep akılda kalan...

Ankara'da Müzikli Günler...

Resim
Şehrimizin kışı soğuk geçirmesinden midir nedendir bilemem adeta minik ayı yavruları gibi kış uykusuna çekiliriz evlerimize. Sonra güneşin yüzünü göstermesiyle bir anda bahar dalları gibi pıtırdarız biz de... Ve tüm kış boyunca kapandığımız evlerimizden çıkar eğlenceye dalarız... Biz Başkentliler etkinliklere, sanata, aksiyona, eğlenceye açızdır. İşte böyle güneşle birlikte biz de hızla kaşıkla dalarız etkinliklere, açlığımızı bastırmak üzere... 

Neden her güne karşı bir hikaye?

Resim
Hiç anlayamadığım bir tavır var insanların büyük bir hevesle ve mutlulukla kutladıkları günlere karşı... Yeni yıl, sevgililer günü, 1 Nisan şaka günü... Bunların hepsine karşı çeşitli hikayeler, çeşitli kötülemeler okuyorum. Neden diye soruyorum kendime? Neden insanlardan bazı günlerin neşesi geri alınmaya çalışılıyor? Ya da belki ben yanılıyorum öyle bir çabası yok kimsenin...

Bahçemize bahar geldi... Gönüller beklemede...

Resim
Hani insanı en çok sevdikleri üzer ve kırar ya, hani yine en çok zararı kendi kendine verirsin veya en yakınındakilerden yersin ya darbeleri... İşte bahar da benim için öyle... Çiçekleriyle, böcekleriyle en sevdiğim bu mevsim, allerjilerimle beni en zorlayandır aynı zamanda...

Muhteşem hoş, ama bir o kadar şaşkın Oz...

Resim
Çocukluğumun en sevdiğim filmlerindendir Oz Büyücüsü ... Sanırım bir çok küçük kızın rüyasını süslemiştir Dorothy'nin (Judy Garland) yakut pabuçları... Sarı kiremitli yolda yürümeyi hangimiz istemedik ki... Teneke adam, korkuluk hep dostumuz oldular... Taa 1939 yılından bu yana herkesin çocukluk anılarında yer edinerek...

4 mevsimi dinlemek...

Resim
Yine bir cuma gecesi klasiğinde CSO'daydık... Bu akşamın kulağımızın pasını silecek eserleri Vivaldi'nin 4 mevsimi, Mozart'ın 39. senfonisi ve  Sihirli Flüt Uvertürüydü... Yine beni başka başka diyarlara götürdü bu konser yanımda çok sevdiklerimle...

Kelebekler Rüya Görmez...Görse de böylesini görmez...

Resim
Kelebeğin Rüyası filmini büyük bir heyecan ve merakla bekledim. Tanıtımlarını izlediğimde işte demiştim nihayet uluslararası standartlarda bir film... Ama ne yazık ki benim için tam bir hayal kırıklığı oldu ne yazık ki... Çekimler, konu hepsi ayrı ayrı telden çalıyor... Bir şeyler boşlukta... Bir şeyler eksik... Bütün oluşamamış...

Sevilen gidince, ölümün sessizliği söylemeye başlar hüzünlü şarkısını...

Resim
Birini sevmek, değiştiriverir herşeyi... Yüzünüze kocaman bir gülümseme yerleşir nedensiz... İçinizde kuşlar cıvıldar... Midenizde kelebekler uçuşur... Gökyüzü daha mavidir... Yanaklarınız daha bir pembe... Gözleriniz ışıldar... Yıldızlar parlar... Birini sevmek değiştiriverir herşeyi... Bir peri tozu serpilir yüreğinize... Eros dokunur kalbinize...   Dünya çok daha hızlı dönmeye başlar... Günler kovalar birbirini o yanınızdaysa eğer... Yıllar aya, aylar haftaya, haftalar güne, günler saate, saatler dakikalara, dakikalar saniyelere döner o yanınızdaysa eğer... Oysa ayrı kaldığınız anlarda çakılır kalır saatler... Gece kavuşmaz bir türlü güne... Ama beraberken her an beyaz gecelerdir... Güneş batmaz, gece doğmaz ardından... Sıcak ve aydınlıktır her an... Oysa onsuz buz keser her yan... 

Mermerin kalbine yolculuk...

Resim
Geçtiğimiz hafta proje toplantısı için İtalya'nın Massa Carrara bölgesindeydim... Herkes Roma'ya gider, ben mermerin kalbine yani Carrara'ya gittim... İnanılmaz güzel bir seyahat oldu benim için. Cenova, Massa-Carrara ve Floransa'yı gördüğüm küçük çaplı bir tur gezisi bile diyebiliriz bu iş seyahatine. Hem çalıştım, hem gezdim, hem de çok eğlendim...